Bana  güneşin doğduğu yer anlamına gelen Anatolia demişlerdi. Arzın öyle derin sancıları vardı ki anlatamam, mavi küre öyle hızlı dönüyordu ki zaman öyle hızlı akıyordu ki yetişilmesi zordu. Nihayet kıvrımlar görülmeye başladı. Yükseltiler mavi kubbeye doğru yol aldıkça ulaşılmaz zirveleri olan dağlar, sular çekildikçe muhteşem varlıklar olarak görünmüşlerdi. Nehirler derin vadilerin düz ovaların ortalarından korkusuzca ve çılgın gibi akıp gidiyordu.

Milyarlarca yıl sonunda iki büyük karayı birbirine bağlayan köprü olmuştum. Yükseklerde soğuk, deniz kenarlarında ılıman iklimimle aklınıza ne geliyorsa bitkilerim ve hayvanlarım birlikte yaşadılar. Onlar benim evlatlarım olmuşlardı. Benim kucağımda büyümüşlerdi. Ben onlara, yatak oldum, yorgan oldum. Sıcak yaz günlerinde esintilerimle yüreklerini ferahlattım, soğuk. kış günlerimde kuytularda sakladım bazılarını, berrak sularımla besledim hepsini, ağaçlarım barınmaları için kucak açmıştı birçok varlığa.

Dünyanın en eski medeniyetlerine fırsat verdim. Bir çok bilim insanı yaşadı Thales gibi, Diyojen gibi, Aristo gibi, Hipokrat gibi, Lidyalılar , Hititler, Persler, Makedonlar, Romalılar, Selçuklular, Osmanlılar dünyanın en büyük medeniyetleri benim kucağımda yaşadılar. Çok savaşlar gördüm , insanları ve diğer canlıları yok eden çok üzüldüğüm  çok ağladığım zamanlar oldu, bağırışlarım göğe yükselip gitti her yerde duyuldu. Cesurdum, hiçbir şeyden yılmadım, yeniden, yeniden koydum her şeyi eski yerlerine kolay olmadı tabi ki.

Daha çok eskilere gitmeyeceğim son yıllarımda hiç beklemediğim, hiç görmek istemediğim, hiç düşünmediğim, anlamakta zorluk çektiğim, en değerli varlığım insanım akıl almaz davranışlarda bulunuyor. Birbirlerini yok ediyorlar. Kadınlarını, kızlarını, bebeklerini katlediyorlar. Gençlerine değer veremiyorlar, eğitimleri eksik kalıyor, sağlıksız besleniyorlar, kendilerine saygı göstermiyorlar sağlıklarını derinden bozan olumsuz alışkanlıklarıyla yaşıyorlar. Büyükler, çocuklarının eğitim, sağlık, barınma, yaşama haklarını yerine getiremiyorlar. Çocukları fiziki olarak, psikolojik olarak, ve çok sık görülen cinsel saldırılara karşı koruyamıyorlar. Sevgiyle dokunmuş, sevginin öz suyuyla beslenmiş yüreklere ve gönüllere sahip çocukları yetiştiremiyorlar.

Geleneksel insani değerleri bir bir yok olup gidiyor. Sevgi, saygı, şefkat yoksunu insanlar eşini demir çubukla çocuğunun gözü önünde sokakta dövüyor, insanlar seyrediyor. Genç kızlarım, kadınlarım cinayetlere kurban ediliyor. Çocuklarım cinsel istismara uğruyor ve öldürülüyorlar. İnsanlıklarından utanmayan bir milletvekili ‘’Bilip te söylemek istemediğimiz şeyler var ‘’diyebiliyor. Ben böyle Anadolu olmak istemiyorum.

Geçmiş medeniyetler benim milyarlarca yıl öncesinde biriktirdiğim ormanlarımdan gemi yapmak için faydalandılar. Ormanların aklınıza gelen zenginliklerinden faydalandılar. Şimdi  benim ciğerlerim ormanlarımı koruyamıyorsunuz. Günlerce yanıyor. Maden çıkaracağız diye yok ediyorsunuz. Hayvanlarımı yok ediyorsunuz. Çok şeyi bozan yerine getiremeyen insanım. Böyle yaşayamazsınız. Geleneklerime uygun davranın artık ayağa kalkma zamanı geldi, geçiyor.

Yetiştirdiğim değerli yazarım Yaşar Kemal durumu şöyle özetledi.’’ Bu ülkede dört şey olmayacaksın. Kadın, çocuk, ağaç, hayvan ’’Ne kadar doğru değil mi ? Ben sözümü yetiştirdiğim şairlerimden Cahit Sıtkı Tarancı ‘ya bırakıyorum. ‘’Memleket isterim Gök mavi ,dal yeşil, tarla sarı olsun. Kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim. Ne başta dert ne gönülde hasret olsun. Kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim. Ne zengin, ne fakir, ne sen ben farklı olsun. Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim.

Yaşamak  sevmek gibi gönülden olsun.

Olursa bir şikayet ölümden olsun.’’