Zaman bin sekiz yüz yıllarının ortasını yaşıyordu.  Manisa’da yoksul bir ailenin üçüncü çocuğu dünyaya gelmişti. Yoksulluktan dolayı  okula gidememişti. Ailesinin hayatına çalışarak katkıda bulunuyordu. Tütün işleriyle uğraşırken henüz on dört yaşındaydı. Difteri ( Kuş palazı) hastalığına yakalandı. Çocukluğu bu şehirde geçen Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan adına yaptırdığı Sultan Camii Darüşşifasında tedavi gördü. Tedaviyi yürüten ve iyileştiren doktor Şinasi  Bey’di. Hastane parasını ödeyecek güçleri yoktu. Darüşşifada yoksullardan para alınmıyordu. Olaydan çok etkilenen Moiz ayrılırken ileride zengin olursa fakir hastaların tedavi görmesi için para alınmayan bir hastane yaptırmaya kendi kendine söz vermişti.

Küçük Moiz Musevi mezarlığında çalışırken okuma yazma bilmediğinden dolayı işten çıkarılınca henüz  on beş yaşındaki ağabeyi Soloman’la birlikte yaya olarak İzmir’e gelmişlerdi. Limanda sığır yüklü gemide çalışırlarken Amerika ‘ya gideceği sandıkları gemi Mısır’ın İskenderiye kentine gelmişti. Limandaki tütün yüklü gemilerde çalışmaya başladılar. Burada on beş yılı geçti. Yunan patronu Moiz’i çok sevmişti. Amerika hayalini gerçekleştirmek için yola çıkmıştı ancak hayat henüz izin vermemişti. Burada tütünle ilgili her şeyi öğrendi. Patronundan borç isteyip hedefe doğru yola çıktı. New York gümrüğüne vardığına Musevi düşmanlığını bildiği için Moiz ismini Morris olarak değiştirdi. Eskenazi soyadını da kendini hastayken iyileştiren Dr. Şinasi Bey’e duyduğu vefadan dolayı Schinasi (Şinasi ) olarak değiştirmişti. Artık yeni ismi Morris Şinasi’dir.

Artık yeni  Dünyadadır.  Yeni ufuklara doğru açılarak hayallerini gerçekleştirecekti. Sigara o dönemlerde psikolojik sorunları olan insanlara  tedavi amaçlı tavsiye ediliyordu. Bir sigara sarma makinası yapmıştı. Bir fuar da  tanıtıldı , çok kabul gördü. Patentini aldı, üretime başladı. Artık bir şirketi ve fabrikası olmuştu. Hammadde tütünü Manisa ve çevresinden alıyordu. Memleketinden iki yüz Musevi yoksulu Amerika’ya getirdi İş verdi. İyiliğin bulaşıcı olduğunu anlamıştı. Dönemin Osmanlı sultanı II. Abdülhamit Manisa tütünlerini alıp işlemesi başarısından dolayı Morris’e üçüncü dereceden ‘’ Mecidiye  Nişanı ‘’vermişti. Bir hayli zenginliğe ulaştı. Fabrikasını sattı. Bu dünyadan göçmüştü. Vasiyetinde memleketi Manisa’ya vefa borcunu ödemesi için yüksek miktarda para ayrıldığı yazıyordu. Eşi, Moris’in vasiyetinin yerine getirmek için  memleketi olan Manisa’ya ziyarete geldi. Eşinin çocukken kendine  verdiği sözü  gerçekleştirmesi çok anlamlıydı.

Eşi, dönemin  Başvekili İsmet İnönü ve Sağlık Bakanı ile görüştü. Her sey yolundaydı Amerika’nın ünlü inşaat firması inşaatı yapacaktı.  Bin dokuz yüz otuz iki yılında başlanan hastane yapımı bir yılda tamamlandı. Bütün araçlar ve donanım için gerekli olanlar Amerika’dan getirildi. Açılış töreni yapılırken   ‘’Moris Şinasi’nin doğduğu şehre hediyesidir’’ yazılı plaket duvara çakıldı. Pilaketin arkasındaki bölmeye Moris’in Amerika’dan getirilen külleri bırakıldı. Vasiyet yerine getirildi. Vefa borcu ödendi. Hastanenin bahçesinde sebze üretilen sera, tavuk kümesi, ahır, makam aracı olarak kullanılan bir fayton, ayrıca ambulans olarak kullanılan özel atlı arabası vardı. Bahçe peyzajı saraylardan etkilenerek yapılmıştı.

Hastanenin geleceği de  düşünülmüştü. Bir fon kurulmuştu. Yangın, her hangi bir arıza,  afet veya bir savaşta hastane harap olup zarar görürse ,yıkılırsa, ve faaliyet gösteremez  olursa fon devreye girecek harcamalar karşılanacaktı. Tamir edilecek  durumda değilse yeni bir hastane yapılması için fondaki para kullanılacaktı. İlk kuruluşunda genel hastane olarak hizmet vermişti. Hatta bazı çalışanları Amerika’dan getirilmişti. Sonra ‘’Milletlerarası Çocuk Hastanesi’’ olarak seksen beş yıl hizmet verdi. Daha sonra Manisa Şehir Hastanesi’nin kurulmasıyla İki bin on sekiz yılında kapatıldı. Hastane’nin hizmetleri ve doktorları Manisalıların  belleğinden silinmedi. Yakın zamanlara kadar Moris Şinasi’nin yakınları, fon yetkilileri, Musevi Cemaati yetkilileri Manisa’ya gelip hastanenin son durumu hakkında bilgi edindiler. Yargıtay onursal üyesi Ali Sait Ertosun binanın kültür varlığı olarak tescili için dava açtı ve davayı kazandı. Hastane ‘nin faaliyete geçmesi için vasiyetin yerine getirilmesi için çalışıyor. Kent kimliğinin oluşmasında, kentsel bellek ve mekanlar çok önemli olduğunu biliyordu..

Doğduğu ve büyüdüğü toprakları unutmayan Moris Şinasi ‘ye vefa borcumuzun ödenmesi herkesin görevi olmalı. İyiliği  ve vefayı unutmayalım devam ettirerek yaşatalım. ’’Vefa ve İyilik bulaşıcıdır ‘’Vefa ve İyilik iyileştiricidir ‘’