Şehrimizin Kurudere caddesinin kaldırımında genç bir anne Puset’e gömülmüş çocuğuyla birlikte yürüyor. Anne sakin ve mutlu görünüyor. Çocuğunun elinde telefon. Telefonda renkli bir oyun. O da sakin ve mutlu. Kurudere şehrimizin en hareketli yerlerinden. Genç , yaşlı, erkek, kadın yürüyorlar. Aşağıya yukarıya akıp gidiyorlar. Araçlar gürültülü, esnaflar müşteri bekliyor. Vitrinler renkleriyle ve ışıklarıyla cıvıl cıvıl .
Tüm bu olup bitenler çocuğun ilgisini çekmiyor. O elindeki renkli ve ilgi çekici aletin sihirli etkisi altında O artık caddede değil . O artık sanal dünyanın sokaklarında geziyor. Ayrıca daha bilmediği sokaklarında kaybolmaya koşan bir medya adayı. Evlerine vardıklarında anne yemek yedirecek, ancak çocuk isteksiz. Anne çözümü biliyor yine eline verdiği telefonla renkli dünyalara gönderiyor çocuğunu. Bu arada elindeki yemek kaşığını kısa aralıklarla iletiyor çocuğunun ağzına. Çocuk ne yediğine bakmıyor. Ne yediğinin tadını hissetmiyor.
Çocuk artık büyüyor okul zamanı geliyor. Sosyal medya aracı da değişiyor. Ya gelişmiş bir telefon ya da bir tablet, ya da masaya kurulmuş bir bilgisayar. Anne eve geldiğinde çocuğu odasından çok uzaklarda gerçek yaşadığı ortamda değil hatta hayata kapalı. Bir bacağı masa üzerinde bir eli bilgisayarda bir eli gazlı içeceklerde ve jips te, krakerlerde. Bu bir hikaye tüm anneler , babalar ve çocuklar için bir genelleme yapamayız.
Bilim ve teknolojinin gelişmesini hiçbir güç engelleyemez. Bilgisayarlar ve yapay zeka harikalar yaratıyor. Nerdeyse insanın yerini alacak. Üretimden eğitime girmediği alan kalmadı. Neyse ki ruhu yok insanın değerini azaltamıyor. Beraberinde taşıdığı sosyal medya insani değerleri aşındırıyor. İnsanı kendine yabancılaştırıyor. Gerçek hayatla bağlarını koparıyor. Hiç tanımadığımız insanlarla tanıştırıyor. Dokunmadan, gözlerinin içine bakmadan, hiçbir şey hissetmeden, gülümsemeden. İstediğini silip atabiliyorsun engelleyebiliyorsun . Gerçek hayatımızdakilere böyle davranmak mümkün mü. O dünyada silinen ve engellenenlerin yerine yenileri geliyor sınırsız ve sonsuz bir şekilde.
Orada hiç kimse vazgeçilmez değil
Sosyal medya egoları şişiriyor. Kendini sevmek duygusunu geliştiriyor. Herkes burada ne kadar önemli olduğunun peşinde koşuyor. Kendini kanıtlamak için gösterimlerde bulunuyor. Sosyal medya çağını yaşarken kendi var oluşundan vazgeçiyor ,varım ve buradayım duygusu gidiyor yerine görülüyorum ve bir imajım var geliyor, herkesin kendine bakmasını istiyor. Gerçek hayatla arsındaki sınırlar artık kalkıyor. Sanal dünyada kendini çok özgür hissediyor. İstediği gibi görünmenin peşinde koşup gidiyor.
Nerede olduğu önemli ‘’An itibarıyla ‘’ şuradayım. Ne yaptığından çok nasıl göründüğünün peşindedir. Artık gerçek hayatta kimler önemli ve değerli, kimlerin kendinden hoşlandığının bir anlamı kalmamıştır. Görünmek her değerin önüne çıkıyor. Hatta görülmüyorsa kendini yok sayıyor. Nelerden bahsettiğinin, neler yazdığının anlamı ve değeri kalmamıştır artık. Her şey bir imajın içine sığdırılmıştır.
İnsanı anlamak. İnsanla ilgilenmek . Sohbet etmek. Varlığının ve yaşamanın anlamı üzerine konuşmak ,tartışmak, okumak ,araştırmak gerekli değildir. Artık sosyal medya sokakları son derece ilginçtir. Buralardaki gezintileri arttıkça gerçek hayata yabancılaşma hız kazanıyor.
Bu durumu engellemek mümkün mü ? Sosyal Medya’yı yasaklamak ve engellemekle insanı kendine döndürebilirmiyiz ? Zor tabi ki. Bu alanının tamamı olumsuz değil zaten. Çocuklarımıza doğru olanı öğretmeye çalışmalıyız. Bebeklik çağında bağımlı hale getirmemek. Derinden, gönülden bağ kurarak doğru ilgilenmek, dinlemek daha çok dinlemek, çocuklarımızı anlamak. Onlarla arkadaş olmak değil onlara anne ve baba gibi davranmak gerekiyor. Daha çok okuma alışkanlığı kazandırmak. Okumaya örnek olmak, okumak, okumak , okumak. İtalyan bir anne sorunu şöyle çözmüş gibi. İki çocuğu var Wi fi şifresini sürekli değiştiriyor. Şifreyi almak için okuduğu bir kitaptan bir olayı ya da olayın geçtiği mekanı soruyor. Çocuklarından o kitabı okumalarını istiyor. Olayı ilk bilen kazanıyor. Böylece kitap okumayı da sağlamış oluyor.