Dünyanın son İmparatorluğu yıkılmıştı. Topraklarını kaybetmiş, doğduğu ana vatanı da işgal altından yenice kurtulmuştu. Cumhuriyet henüz çocukluğunu yaşıyordu. On yaşına geldiğinde az zamanda çok işler yapıldığını herkes görmüştü. Ama ülkenin en temel ihtiyacı olan eğitim alanındaki eksiklik henüz istenilen düzeyde değildi. Yetişmiş insan azdı. Halkın yüzde sekseni köylerde yaşıyordu. Ayrıca yüzde beşi okuma yazma biliyordu. Nereden ve nasıl başlanacağı tartışılıyordu. Ülkenin kendine has bir eğitim modeli üzerindeki tartışmalarda sona gelinmek üzereydi. İş için, iş içinde eğitim. Yaparak yaşayarak öğrenme modeline karar verildi. Köye göre öğretmen yetiştirilmeliydi. O halde köy çocukları öğretmen olarak yetiştirilip, köylerine geri döneceklerdi.
Hayat her zaman istediğimiz gibi gitmiyor tabi ki peki okuma yazmayı kim öğretecek ? Bakanlığın o zaman bir aracı vardı. Anadolu’yu geziyorlardı nerelere okul yapılacak yerler arıyorlardı. Yol boyunca bir ağacın altında etrafında çocuklar olan bir gencin elindeki değnekle toprağı karıştırdığını görünce duruyorlar ve gencin toprağa yazdıklarını görünce sen yazmayı nerede öğrendin diye soruyorlar. Askerde ‘’Ali’’ okulunda öğrendim deyince aranan bulunmuştu.
Küçük yaşlardan gençliğe adım atan yaşlara kadar olanlar okullara alınmaya başladı. Bir seçme sınavı yapılıyordu. Bir grup öğrenci adayı çağrıldıkları okula geldiklerinde oradaki karşılayana okul nerede deyince okul henüz yok beraber yapacağız diyor. Burada kızlarda düşünüldü ancak istek az olunca erkek öğrenciler okula bir kız öğrenci getirirse o öğrenci okula sınavsız alınıyordu.
Ülkeyi kurtaran ve kuran lider bu dünyadan ayrılalı iki yıl olmuştu. Gözü arkada kalmamıştı. Umut veren güneş doğmak üzereydi. Ülke aydınlığa doğru koşmaya başlamıştı. Heyecan okulların açılmasında çok etkiliydi. Her şey iyi gidiyordu. Okullarda haftalık toplantılar yapılıyordu. İşleyişe dair öğrencilerin görüşleri alınıyordu. Öğrencilere verilen görevler eşit bir biçimde kız ve erkek öğrencilere dağıtılıyordu. Her sabah derslere müzik ve sporla başlanıyordu. Tiyatro, resim, şiir, halk oyunları eğitimde önemli yer tutuyordu. Her gün serbest okuma saatlerinde kitap, gazete, dergi, okunurken, felsefe, siyaset, bilim ve sanat, edebiyat, üzerine de tartışmalar yapılıyordu.
İş için iş içinde eğitim anlayışı yönünde öğrenciler derslikler dışında tarlalarda, bahçelerde, bağlarda, meyveliklerde, çalışırken, arı kovanları, besi damları, atölyeleri, vardı. Ziraat, sağlık, duvar ustası, demircilik, terzilik, balıkçılık, marangozluk, ağaçları aşılama, toprağı gübreleme gibi alanlarda bilgilendiriyorlar ve bilgileri uyguluyorlardı. Ayrıca her öğrenci mutlaka bir müzik aleti kullanmak, ve çalmak zorundaydı. Aşık Veysel bu okullarda müzik öğretmenliği yapmıştı.
Binlerce dönüm toprak işlendi. Üretim yapıldı. Binlerce fidan yetiştirildi. Binlerce dönüm meyvelikler, zeytinlikler, bağlar yetiştirdiler. Deniz kenarlarında olanlar balıkçılık yaptılar ve balık olmayan okullara arkadaşlarına iletirken onlarda orada olmayan ürünleri gönderiyorlardı. Bu kahraman Anadolu çocukları yüz elli inşaat yaptılar. Altmış iş atölyesi, iki yüz öğretmen konutu, yirmi uygulama okulu, otuz ambar, elli ahır ve samanlık, on iki elektrik santrali on altı su deposu, üç balıkhane ve yüz kilometre yol yapmışlardı.
Yetişen öğretmenler Anadolu’muzun her yerinde mesleklerini yürüttüler. Öğretmenlikleri dışında köylülere her türlü yardımı yaptılar. Köylerde üretim artmaya başladı. Çok anlamlı ve değerli bir görev yaptılar. Çalıştıkları okulların ne ihtiyacı varsa karşıladılar, yaptılar. Okulların çevresinde mutlaka ağaçlar olmuştur. Okuldan ayrılırken kendi yaptıkları tahta bavul dolusu dünya klasiklerinden kitapları vardı. Yıl sonu teftişlerde kitapların okunup okunmadığı rapor edilirdi. Bu okulların adı Köy Enstitüleriydi. On iki yıl yaşadılar. Tamamen siyasi bir kararla kapatıldılar. Ömürleri uzun sürseydi belki de ülkemizin kaderi de farklı olabilirdi. Günümüzde varlıklarını sürdürselerdi tabi ki kuruluş sürecindeki gibi uygulamaları olamazdı. Ancak öğretmen yetiştirtme konusunda çok başarılı olacakları kesindi. Bazen dayatılan siyasi kararlar bir ülkenin kaderini nasıl değiştirdiğinin seksen dört yıl geçmesine rağmen acılarını halen günümüzde yaşamaktayız.