Hayat yolunda yürümeye başladığımızda karşımıza nelerin çıkabileceğini bilmemiz mümkün değildir. Hayatın temel prensibi budur. Doğası böyledir. Yol uzun ya da kısa olabilir bu çok önemli değildir. Yolculuğun nasıl geçtiği çok değerlidir. Tolstoy ‘’Hayata ilişkin sorularıma cevap aradığımda, ormanda kaybolan bir insanın hissedebileceklerini hissederim.’’ diyor

Kaybolmak korkularımız arttıran bir duygudur. Bilmediğimiz bir yer,  ilk defa geldiğimiz bir şehir, bir orman, bir dağ kaybolduğumuz yerler olabilir. Dağcı grubu yollarını kaybediyor, nihayet karşılarından bir köylü geliyor. Sevinerek ‘’Amca biz kaybolduk acaba bu yol nereye çıkar’’ diye sorarlar. Köylü hepsini tek tek süzdükten sonra ‘’Nereye gitmek isterseniz oraya çıkar ‘’diyerek yoluna devam eder.

İnsan kendinde kaybolur mu ? Belki de en etkili kaybolmak içimizde olanıdır. Acı verici, içimizi kanatıcı, biraz hüzün verici , ürkütücü ,tedirgin edici olabilir. Bu defa kendimize sorarız. Kendimizi sorgularız. Aradığımızı  ya da aradıklarımızı buldukça kaybolmanın derinliğinden, karanlığından yavaş yavaş aydınlığa çıkarız. Kaybolmak iyi midir ? bilemiyorum.  Herkes kendi içinde kaybolur mu ? hayır.

Yolculuğumuzda mutlu olduğumuz  zamanların olması  ne kadar doğalsa mutsuzluklarda olacaktır. Para hırsı hem de sınırları olmayan, topluma hükmetme kaygısı olan kariyer hırsı. Topluma hakim olma azgınlığı, iktidar hırsı.  Bir etiket uğruna yaşanması gerekenleri terk eden insanlarımız. Ancak hayatları bitince iş işten geçmiş oluyor. Artık kaybettiğimiz zaman asla geriye gelmeyecektir. İnsan hırslarından ne kadar kurtulabiliyorsa o kadar özgüvenlidir ve özgürdür. Ve kaybolmaz.

Topluma bir şeyler katmak uğruna çabalayanlar bunu gönlünden gelerek,  bir gönül işi olarak yapıyorsa mutlu olur. Başkalarına ait olmadan, kendimize ait olarak yaşamak   insanı daha da mutlu eder. Kendimize ait olma hakkımız vardır bunu ne kadar kullanabiliyoruz ?  ben de bilmiyorum. Yurttaş olabilmek, insan olabilmek çok değerli onu biliyorum.

İnsan zengin olabilir, iyi bir işi olabilir, başarıdan başarıya koşabilir. Hatta ünlü biri olabilir. Bunların sonunda hiçbir zaman tatmin olmayan bir egoya sahip insanı  sahip oldukları  bir gün teslim alır. Artık yaşadığını sanan insan ölmüştür. Yaşıyor mu yoksa hayatta mı kalıyor belirsizdir. ‘’İnsanın gerçek gücü sıçrayışlarda değil, sarsılmaz duruştadır ‘’

Gelecek kaygısı özellikle bizim toplumumuzda genetik bir durumdur. Bazen de bu kaygı içinde kaybolup gideriz. Geleceğe odaklanan insan haklı olarak günü düşünemez. Ama hayatımızın çok değerli zamanı ‘’şimdi’’yi bir türlü yaşamayı başaramıyoruz. Başaranlarda var tabi ki. Ormanda nereye gideceğini bilemeyen bir insanın karşısına iki yol çıkıyor. Birinci yolda çim kalmamış, ikinci yolda ise henüz çimler varlığını sürdürüyor. Yolcu  çoğunluk toprak yoldan gittiğine göre burası doğru yoldur diye düşünüyor. ‘’Herkes’’ bakışı toplumumuzda yaygın olan  ve içinde kaybolduğumuz durumlardan biridir.

Bizde ve bir çok ülkelerde olan  sosyal ,toplumsal kuruluşlar partiler ve ideolojileri, dernekler, meslek kuruluşları ,cemaatler ve benzeri kuruluşlarda fikirler özgürce ifade edilmiyorsa, tartışma yoksa, başkan  yada lider otoritesi varsa  seviyeli entelektüel anlayışlar yoksa liderlerin, ideolojilerin karanlıklarında kaybolup gider insan. Kaybolan insan yurttaş ve insan olma yolunda yürüyemez. Kimse kimsenin önünde diz çökmemeli, kimsenin kulu olmamalı, toplumlarda kimsenin efendisi olmamalı, ‘’Tek Adam ‘’önünde belini bükmemeli, ayaklarına kapanmamalı. Bu dünyada hiç kimse tek adam değildir. Olamaz. Aydınlık ve güzel yollarda kaybolmadan  yürümek ve yaşamak dileğimle……..