‘’Bin dokuz yüz otuz sekizde cihane  Kırtıllar köyünde geldin dediler. Babama Muharrem, anama Döne dediysen Ata’yı bildin dediler. Dizinde sızıydı anamın derdi. Tokacı saz yaptı elime verdi. Yeni bitirmiştim üç ile  dördü. Baban gibi sazcı oldun dediler.’’

                        Annesi öldükten sonra Kırşehir’den ayrıldılar. Epeyce yer gezdiler.’’ Yozgat’ın  Yerköyün’den  Kırıkkale’ye vardık. Babam saz çalarken bir cümbüş aldık. Kırşehir’e varınca kemanı çaldık. Aferin arkadaş çaldın dediler.’’ Babasına mahlasım ne olsun ? demişti. Oğlum köyde bize garipler derlerdi. Garip olsun dediğinde kendine çok yakışacağına karar verdi.

                        Sazının yanında sesiyle de etkiliydi. Ayrıca kalemiyle de. Gönlünden ne geçerse yazdı, okudu, söyledi. Kah aşkı  yazdı. kah sevgiyi,  kah acıyı , kah sevincini, yazdı , çaldı, söyledi. Her şeyini kendine has diliyle kelimelere, cümlelere  döktü.

                        ‘’Ah yalan dünyada yalan dünyada yalandan yüzüme gülen dünyada.  Hep sen mi ağladın  hep sen mi yandın? Bende gülemedim yalan dünyada. Ömrümü boş yere çalan dünyada.’’

                        Anadolu’nun yüreğinden çıkıp gelen bozlakları okumada yöresinin temsilcisi oldu. Bozlak okumayı ustası Yusuf Deveci’ den öğrendi. Diğer ustaları sazıyla babası , zurnasıyla dedesiydi. Anadolu’ya Türklerle beraber gelen bu insanlarımız Aşık geleneğinin temsilcisi oldular. Her biri Aşık geleneğinin askeriydi. Ülkemizin değerli sanatçıları oldular.

                        Ankara’da Hüseyin Usta ile tanıştı. Ayrıca bir saz evi açtı. Türkülerini duygularını renklendiren sazıyla pavyonlarda okudu. Ankara radyosunda proğram yapmaya başladı. Radyoda o dönemin en popüler  proğramı ‘’ Yurttan Sesler’’ korosuydu. Burada saz çalacağını öğrenince çok duygulandı o anı şöyle  anlatıyordu. ‘’O an hayatımda duyduğum en büyük sevinç oldu. Ertesi güne kadar yüreğimde kuşlar uçtu. Sabah altı buçukta başlayan proğram için ben saat beşte Radyo evine gelmiştim’’

                        Sırası geldi kendine has diliyle bozlak okudu.’’ Geleli  gülmedim ben bu cihana…Şu alemi başıma yardır dar eden.’’ Babasının hiçbir zaman razı olmadığı Leyla ile evlendi. Çok sevmişti Leyla ‘yı büyük aşkını , hiçbir zaman unutmadı. ‘’Kaşların kara kara da amanın Leyla, Leyla    Gözlerin derde çare de eyle yârim eyle…’’ 

                        Konservatuvarda  söylediği ilk türkü ‘’Aman dünya ne darımış’’olmuştu. Türkü başka bir sanatçı tarafından okunmaya başladı ve meşhur oldu. Ancak isminin hiç anılmaması karşısında çok içerledi.

                        ‘’İstanbul’da  Şençalar  Plak’a gittim. Ne için geldin dedi İsmail Şençalar. Saz çalarım dedim. Çal o zaman deyince  Babamın bir bozlağını okudum. ’Neden garip ötersin bülbül ,Yoksa sende bahtı karamışın ?’.Sonra Kadri Şençalar geldi. İsmail Şençalar ‘’Bana çaldığını çal dedi. Ben bozlağı okudukça Kadri Şençalar hüngür, hüngür ağladı.

                        Ankara’da rahatsızlandı. Ağabeyi Almanya’daydı Tedavisi için oraya gitti. Oturma izni aldı. Seksenli yıllarda ülkemize gelmedi. Almanya’ da bir okulda müzik öğretmenliği yaptı. Berlin’den Köln’ geçti. Çocuklarını da oraya  alınca memlekete dönmedi . Ülkemiz de Z. Müren, E: Sayın, B. Manço, C. Karaca ,S. Bağcan türkülerini söylediler kulaktan kulağa, kuşaktan kuşağa taşıdılar. Bu gün bu dünya da değil ama türküleri hep dilimizde bizimle yaşıyor aramızda. Usta ‘’İnsanlar kendini bilebilseydi, Dünya da haksızlık ve kavga olmazdı.’’ Yüksek bir insan sevgisi ile yoğrulmuş , oldukça alçak gönüllü olan sanatçımız , Anadolu insanı.’’ Analar insan biz insanoğluyuz’’ demişti. Ustanın mezar taşında

                        Sakin ol insanoğlu incitme canı

                        Her can bir kalp, hakk’a  bağlı

                        İncitme canı, incitme

                        Yazıyor. Büyük sanatçımız Neşet Ertaş’ a saygıyla…………….