Geçen hafta tüm yargı camiası, Birgün Gazetesinde yer alan bir yazıya göre İstanbul Anadolu Başsavcısının HSK’ya yazdığı bir mektupla; tahliye, adli kontrol kararının kaldırılması, erişim engeli talebi gibi taleplerde çok ciddi rüşvet çarkının döndüğünü, hatta bazı yargıçların aslında görevli olmamasına rağmen bazı dosyalarda sürekli karar vermeye çalıştığını, bu yargıçların isimlerini açık açık belirttiğini, bunların yargı camiasından temizlenmesi gerektiğini dile getirmesi sonucunda büyük çalkantı yaşamıştı.
Sonrasında Resmi Gazette isimli bir hukuk gazetesinde bu iddialara ilişkin, hangi işlemlere en az ne kadar rüşvet alındığında dair “asgari rüşvet tarifesi” yayımlanmıştı. Başta bunun mizah amaçlı paylaşıldığını düşünmüştüm ancak iş öyle değilmiş.
Bunların sonucunda bu haberlere hızla erişim engeli kararı gelmişti. Kamuoyunda bu erişim engelleme kararları, rüşvet çarkını doğrular nitelikte değerlendirilmişti.
Son olarak, Adalet Bakanı bugün (17.10.2023) açıklama yaparak konu ile ilgili soruşturma başlattığını belirtti.
Dünyanın birçok devletine, ülkemizde dahil olmak üzere kamu kurumlarında rüşvet sorunu her zaman ciddi bir sorun olmuştur. Her zaman da rüşvete dair operasyonlar yapılmıştır. Ancak bu kez dile getirilenler yenilir yutulur cinsten değildir.
Yargı devlet mekanizmasında, yasama ve yürütmenin yanında 3 erkten biridir. İktidarın ve yasamanın birçok işlemi yargı nezdinde denetlenir, en azından denetlenmelidir.
Bu nedenle bana göre, biraz da mesleki nedenlerle yargı erki en önemli erktir.
Rüşvet sorunu her zaman olur, olacaktır da. Ancak burada rüşvetin bu derece kanıksanmış olması, rüşvete adeta kurumsal işleyiş kazandırılması ve rüşvetin sanki bir prosedürmüş gibi olağan hale getirilmesi (ihtimali bile) devletin en önemli erkinin tam olarak çürümüşlüğünü yüzümüze vurması adeta yaşama sevincini köreltiyor.
Vatandaşlar hukuk yönünden hiç bu kadar güvencesiz hissetmemiştir. Bu çürümüşlük nasıl temizlenecek? Bilemiyorum.
Ne olacak hep birlikte göreceğiz.
Saygılarımla.
Yıldıray ÇIVGIN