İnsanlarımız  sokaklarda ellerinde Türk bayrakları çocuklar, öğrenciler, gençler ‘’Yaşasın Cumhuriyet. Yaşasın Türkiye  Cumhuriyeti ‘’diyerek yürüyorlar. Yüzlerinde tebessüm gözlerinde  umut , daha güzel şeyler bekleyerek ,coşku ve heyecanla  balkonlarda kendilerine katılan insanlarımızı selamlayarak yürüyorlar. Devletin ve cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e derin sevgi ve saygıları olduğu bakışlarından anlaşılıyor.

                                  Yüz yıl öncesi savaş sonunda Osmanlı Devleti topraklarını kaybetti.  Doğduğu yerde işgal edildi. Muhteşem yüzyılın başlamasını ve  yaşanmasını sağlayan Mustafa Kemal, Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve diğer yurtsever subaylar askerler ve Anadolu halkı kurtuluş mücadelesinin başlamasına karar vermişlerdi.

                                  Öncü kadronun tamamı Osmanlı Devletinden gelmekteydi. Bu anlamda devlet tecrübeleri vardı. Mustafa Kemal diğerlerinden çok farklıydı. İyi bir felsefeciydi. Toplumun gelişimi ve dönüşümünü düşünen bir Sosyolog’du. Çok iyi bir entellektüeldi. Yabancı yazarlar  O’nu bir bilgin olarak görmekteydi. Hayatı  boyunca dört bin kitap okumuştu.

                                  Osmanlı devleti batıdaki gibi feodalizmi yaşamamıştı. Bütün gelirler Topkapı Sarayında toplanıyordu. Batıda kapitalizm gelişirken.  Anadolu’da üretim anlamında hiçbir fabrika yoktu. Fakir bir halk ve ticaretle uğraşan bir sınıf vardı. Kurtuluştan sonra yeni kurulan devletin  yönetim şekli ne olacağı, siyasetin geliştirilmesi,  yeni topluma uygun insan eğitimi  ekonomi ve üretimin nasıl olacağı çözüm bekleyen sorunlar olarak duruyordu.

                                  İsmet İnönü  ‘’O ‘nu herkes askeri bir deha olarak biliyordu. O aslında siyasi bir dehaydı’’ dediği M. Kemal mecliste yaşanan siyasi krizi aşabilmek için mevcut hükümeti istifa ettirmişti. Takvim 28 Ekimi gösteriyordu. O gün baştan beri birlikte davrandığı herkesi yemeğe çağırdı. Tartışmalar sonunda uzun zamandır kafasında yer alan düşüncesini söyledi. ’’Beyler yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.’’ Ertesi gün toplanan meclis oy birliğiyle yönetim şeklinin cumhuriyet olduğunu kabul etti. Bu sırada halk olup bitenleri anlayacak durumda değildi. Kadronun halk adına davranmaktan başka çaresi yoktu. Süreç devletteki kadronun kurtarıcı olarak anlaşılmasıyla birlikte kontrolü de elinde tutmasına neden oldu.

                                  Siyasi tartışmaların en önemli konusu kuvvetler ayrılığı oldu. Yani yasama, yürütme ve yargı bağımsız olmalıydı. Bir diğer konu da çok partili sisteme geçiş olmalıydı. Bu iki konuda ne kadar başarılı olundu tartışılır. Ancak dönemin dışta ve içte çok sorunlu olmasını dikkate almak gerekirdi.

                                  On yılda ekonomik atılımlar çok başarılıydı. ‘’Az zamanda çok işler yapıldı’’ çok doğruydu. Silah ve mühimmat  fabrikaları. Gölcük tersanesi. Şeker, bez, çimento,  basma, ipek, dokuma, sigara, demir çelik ,karton ,kükürt, uçak , hava gazı, elektrik santralleri, alanlarında başarılar sağlandı.  Yatırımcı olmadığından tüm bunlar devlet eliye gerçekleşti.

                                  Eğitim alanında Millet mektepleri, Halk evleri,  Köy Enstitüleri, sağlık ve ziraat mektepleri Ankara Hukuk ,Dil tarih ve coğrafya fakülteleri. Devlet Konservatuvarı  açıldı. Eğitimin birliği yasası uyarınca okullarda eğitim ve öğretim gerçekleşti. Medeni kanunla kadınlarımızın hakları tanındı.

                                  Altı yüz yıllık bir toplum üzerine kurulmuş olan cumhuriyetin gelişmesi yüz yıla sığmazdı. Ayrıca cumhuriyete hiç rahat verilmedi. Toplum kendi dinamiklerini yaşayamadı. Hep toplum mühendisliği  yapıldı her on yılda darbelerle ve toplumun kutuplaştırılmasıyla günümüze geldik. Her şeye rağmen toplumumuz aydınlığa doğru yürüyecektir. Daha güzel günler dileğimiz olsun.