Güneşin doğduğu yer, olarak bilinen Anadolu varlığının tüm dönemlerinde insanların ilgisini çekmişti. Bin yıl önce de öyleydi. Antik çağ devletleri O’nun kucağında büyüyüp gelişmişti. Daha sonra da doğudan gelen yeni misafirlerine ev sahipliği yapmıştı. Dağları, nehirleri, denizleri, ovaları ve iklim çeşitleriyle sanki dünyanın tüm zenginliklerini sunuyordu. Gelecekteki toplumlara çok cömert davrandı. Çok kaliteliydi, çok yiğitlik yaptı. Fedakardı kardeşliğine, doğruluğuna ahlakına, sanatına ve bilimine diyecek yoktu.

                     Bin yıl önce Anadolu’nun bağrında doğan bir bebek büyüyüp gelişecekti. Bebek, doğduğu anasının tüm özelliklerini taşıyordu Bir ziyaret sırasında güneyindeki Abbasiler’in toplumlarını canlı kılmak ve yaşatmak için kurdukları bir teşkilattan etkilenmişti. Anadolu ya  çok yakışacağına inanmıştı. Bu hayalini geçekleştirmek için Kayseri’ye yerleşti. Daha sonra Konya’da ve Denizli ‘de yaşadı. Nihayet  o zamanki adı Gül Şehri olan Kırşehir’e yerleşti.

                     Alçak gönüllülük, eli açık olmak ve başkalarını sevmek, dünya malına değer vermemek, hoşgörülü olmak gibi özellikler bu teşkilatın temelindeki yapı taşlarıydı. Bu teşkilatı kuran bilge  Ahi Evran’dan  başkası değildi. İlk esnaflık olarak bilinen deriyi işleyerek bir çok eşyanın yapılmasını sağlayan ilk işletme  Dabbağlık la başladı hayalini gerçekleştirmeye. Bu teşkilat daha sonra otuz iki esnaf kuruluşuna dönüşerek günümüze kadar gelecekti.

                     Derin bir felsefesi olan bu teşkilatın kardeşlik anlayışı insanları birbirine bağlıyordu. Kardeş kelimesi altı harfe sığmaz, ama kardeş yere göğe sığmaz bazen. Yükü kardeşlik olanın beli bükülür ama gönlü bükülmez. Aç varken tok yatan kişi kardeş olamaz. Gözünden akan yaşa, acılarına, kederlerine ortak olan  varsa o kardeştir.

                     Yüreklerimiz cömertlikle büyür. Varlıklarını, parasını hiç kimseden esirgemeyen,  herkesle paylaşan,  elinden gelen her iyiliği yapan, eli açık, elinde olanı herkese sunan insan. Başkalarına yardım etmekten vazgeçmeyen büyük davranan insan Ahilik teşkilatının öz evladıdır.

                     İnsan olan için özü sözü doğru derler. Doğru olmak en büyük zenginliktir. Doğru insan olmak aşamasına ulaşmak bir hayli zordur. Doğru insan akan suya benzer önünde kimse duramaz , engelleri aşar gider. Doğru insanın dostu, arkadaşı  kardeşi olmak ne kadar güzel bir durumdur.

                     İnsan,  kendinde varken olmayana veriyorsa   yiğittir. Yokken de veriyorsa babayiğittir. Güzel insan gözünden belli olur, yiğit olanda sözünden belli olur. Kızdığında öfkesini yenebilen insan yiğit bir insandır. Yiğit insana intikam almak hiç yakışmaz. Yiğit insan hoş görülüdür ve tahammül gücü yüksektir.

                     Kaliteli insan az konuşur. Çok dinler. Empati yapar. Kaliteli olmak ta zor ulaşılan bir durumdur. Kaliteli insan nedir,  nasıl olmalı ? tek kelime ile anlatmak istiyorsak’’ insan olmaktır’’ diyebiliriz.

                     Kendi çıkarları peşinden koşmayan, hiçbir karşılık beklemeden, hiçbir zaman çıkar gözetmeyen insan fedakar insandır.

                     Asıl görevimiz sevgi üretmek olmalı, mutlu ve insan gibi yaşamak olmalı. İnsan düşünerek üretmekten vaz geçemez. Zihinsel olarak mazeret üreten insanımız çoktur. Engellere karşı durmak önemli bir görevimizdir. Hayat yolculuğumuzdaki yol arkadaşlarımızdan birisi bilim diğeri de bilgidir. İnsanlığın iki büyük dostuyla ancak mutluğa ulaşabiliriz..

                     İnsanının yaratıcılığının hayal gücünün, duygularının şiir , hikaye, roman, resim, heykel, müzik, tiyatro, sinema gibi araçlarla ifade edilmesine sanat diyebiliriz. Sanatsız insanın varlığı biraz tartışılır. Sanat hayatlarımız her zaman önemli bir parçası olmalı.

                     Vicdanımız en büyük mahkemedir. Ahlak burada doğar, gelişir, büyür. Yatağı burasıdır. Burada yaşar. Ülkelerin bir çoğu yoksulluktan değil ahlaksızlıktan çöküp yok olur derler. Terazinin bir kefesinde fırıldaklık bir kefesinde de ahlak vardır. Biri çıkarken diğeri iner.

                     Ahilik teşkilatının ilkelerini   hikaye ederek  yazmaya çalıştım. Otuz iki çeşit esnafı eğitim, sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, dini ve ahlaki değerlerle teşkilatlandıran Ahi Evran’ı bin yıl önce koyduğu değerleriyle derin duygularla anıyorum. Bin yıl önce değerler böyleydi.

                     Peki bin yıl sonra durum nasıl?