Aniden durdu, sinirden hiçbir şey düşünemiyordu, adım atmak da istemiyordu  ekseni etrafında birkaç kez döndü... genzini yakan anıların birer birer uçup gitmesini izledi ta göğün derinliğinde kaybolana kadar...tekrar durdu, bağırmaya başladı.

Yolun sonundaki hikâyenin güzel olacağına kim inandırdı bizi.

Sesindeki kırgınlığın ayağının ucuna süzülmesini oradan zikzaklar çizerek yola dağılmasını izleyen kirpiğindeki damlanın, yol almasına izin vermeden, bir çırpıda siliverdi..

Hedefine varmak için, yolun ortasında tepinmen seni yolun sonundaki hedefe  ulaştırmaz! pelerinini hızla savuran, gölgesiyle barışmış olan.

Boyun damarları farklı coğrafyanın aykırı nehirleri gibi büyüyordu.

Önce dinlemeyi öğren, dinlemeyi öğren ki anlama kotan boşa dolmamış olur!!

Sesi giderek deprem öncesi toprağın uğultusunu andırıyordu.

Bu yüzyılın insanının neyle sınandığından haberin var mı ? Hayat salt senin yaşadıklarından ibaret olsaydı milyarlarca insanın yaşamasına gerek kalır mıydı?

Sesi yükselmeye devam ettikçe burnu, uygun pist arayan bir uçağın kanatlarını andırmaya başlamıştı.

Yediği azar karşısında artık kendi ekseni etrafında bile dönemiyordu, herkesin derdi kendine ağır, herkesin çilesi kendine nazlı, dedi hıçkırarak, bıraktığı yerden yola devam etmeye yeltendi, kalbinin ucunda nasır tutan zaman kıpırdamasına izin vermedi...

Tercihler mi fazla can yakar yoksa zorunluluklar mı sorusu aklını kemirmeye devam ediyordu...

Pelerinli bendi yıkan su gibi fırladı yerinden, sesi bedeninden daha büyüktü, kolları bedeninden özgür hareket ediyordu, zafer kazanmış komutan edasıyla, herkes herkes herkes kim bu herkes! Sırtımızdan yükünü aklımızdan prangasını hiç eksik etmeyen, senin bu herkes dediğin var ya!

Bu herkes aynı dille bağırıyor, fakat ayrı dilde üzülüyor

Bu herkes aynı dille gülüyor ama ayrı dilde acı çekiyor!

Kim bu herkes dedi.

Kıpırdayamadığı yetmediği gibi artık düşünemiyordu, içini fincana dökmekten yorulan bir cezve gibi, olduğu yerde kalakalmıştı. ne kadar zaman geçti, bilemedi...yüzündeki ıslaklığa yağmur mu? Gözleri mi neden olmuştu ? Üşümesi rüzgârdan mı? Yoksa hissizlikten miydi?  Artık hiçbir şeyi merak etmiyordu.

Doymak bilmeyenlere durmadan yemek ikram eder gibi saçmalıyordu hayat!

Pelerinliye doğru yöneldi, avazı çıktığı kadar, biz en büyük hatamızı değer bilmeyenlere eyvallah derken yaptık! dedi.

İçindeki boşluğa sevgiyle göz kırpıp bizim en büyük günahımız, dünyayı sel bassa umru olmayan ördekler gibi olmamaktı dedi...