Son haftalarda Amerika, Fransa, İngiltere gibi önde gelen ülkelerin üniversitelerindeki akademisyenlerle yazışıyorum. Beni tanımamalarına rağmen o kadar nazik, sabırlı ve yapıcı bir şekilde yanıt veriyorlar ki… Araştırmalarıma duydukları ilgiyi dile getiriyor, üstelik bazıları beni doktora programlarına davet ediyor. Düşünsenize, sizi tanımayan bir profesör, yalnızca mailinizden yola çıkarak size zaman ayırıyor, fikirlerinizi ciddiye alıyor, motive ediyor. Gerçekten mest olmamak elde değil.
Değer gördüğünü bilmek, dünyanın en güzel duygularından biri.
Peki ya Türkiye?
Sözüm ona “akademi”nin içinde yıllarını geçirmiş, unvanlar almış kimi isimler neden bu kadar ulaşılmaz, bu kadar egolu, bu kadar mesafeli?
Neden bir mail’e cevap vermek bu kadar zor?
Neden bir “merhaba” bile bazen mümkün değil?
Teknolojiyi kullanmakta mı zorlanıyorlar?
Yoğunluktan mı?
Yoksa bir öğrenciye yanıt vermek, bilgi paylaşmak kendi “itibarlarını” sarsar diye mi düşünüyorlar?
Şunu baştan belirtmem gerekir: Elbette Türkiye’de çok kıymetli akademisyenlerimiz var. Çalışmalarıyla, duruşlarıyla, üretimleriyle sadece akademiye değil, genç araştırmacılara da yol açan isimler… Onlara duyduğum saygı sonsuz. Fakat “sözüm ona” akademisyenlerden söz ediyorum burada.
Unvanı olan ama ulaşılmaz. Bilgiye sahip ama paylaşmayan. Bilimin içinde ama bilimden uzak.
Bu durum yalnızca bireysel karakterlerle açıklanamaz. Sistemin de payı büyük. Yıllar içinde akademi, paylaşım kültüründen çok hiyerarşik ve rekabetçi bir yapıya evrildi. Öğrencilerin danışmanlarına ulaşamadığı, danışmanların yönlendirme yerine yıldırma politikası izlediği bir sistem… Halbuki akademi, fikirlerin buluştuğu bir alan değil miydi?
Bir öğrenciye yol göstermek neden yük olarak görülüyor?
Bir mail’e dönebilmek neden sabır gerektiriyor?
Bilgi neden paylaşılmak yerine saklanıyor?
Ben, hâlâ inanmak istiyorum.
İnsanca iletişimin, dayanışmanın, birlikte üretmenin mümkün olduğuna…
Unvanların değil, insanlığın belirleyici olduğu bir akademik yapının kurulabileceğine…
Çünkü bilgi ancak paylaşıldıkça çoğalır.
Ve saygı, unvandan değil, insandan doğar.
Bu yazı, akademide insan olmanın ve ulaşılabilir olmanın değerini hatırlatmak amacıyla kaleme alınmıştır.
Fikir, öneri ya da deneyim paylaşmak isterseniz bana her zaman ulaşabilirsiniz:
Ferdi Donat
donatferdi@gmail.com
Müzikolog & Araştırmacı