Sıcaklığı ile kışı yaza bağlayan, soğuk kış günlerinde içimizi ısıtan, dar hanelerin baş tacı olan bu çorbayı bilmeyen yoktur. Bin bir zahmetle hazırlanır ve uzun süre dayanabilir.
Zor zamanda imdadımıza yetişen sadık bir dost gibidir. Şipşak sofrada olan bu çorba mineral ve vitamin deposudur aynı zamanda.
Her ülkenin yemek kültürü ve geleneksel yemekleri önemlidir ve o ülkeye özgü olarak bilinen bazı yiyecek ve içecekleri bulunmaktadır. Tarhana da Türk mutfağı için bunların başında gelen ve örnek gösterilebilecek önemli yiyeceklerden bir tanesidir.
Hatırlayanlar mutlaka olacaktır; Rüştü Asyalı’nın Keloğlan’ı canlandırdığı film serilerinden birinde amansız bir hastalığa yakalanan padişahın kızı, tarhana çorbasını içer ve zıpkın gibi ayağa kalkar. O gün bugündür tarhana çorbası halk arasında ‘Keloğlan Çorbası’ olarak da anılmaktadır.
Her yörenin kendine has özeliği ile yapılan, yaz kış içilen sofraların bir numarası olan tarhana üzerine bir sürü yazılar yazılmıştır.
Bir rivayete göre bir akşam Yavuz Sultan Selim ve veziri Edirne’de Ramazan ayında kılık değiştirip sokaklarda gezmek isterler. O dönemde Edirne’de Ramazan ayında misafirperverlik çok fazla imiş. Bir esnaf dükkânı kapatıp evine giderken birçok eve iftara çağrılıyormuş; ‘Gel bizde iftar yap’ diye. Sultan Yavuz bunu bildiği için böyle bir şey yaparmış. Dar gelirli bir mahallede akşam saatlerinde padişah dolaşırken, top patlıyor. Tam o sırada eski bir evin önünde denk geldikleri yaşlı bir kadın seslenir “Gelin evlatlarım top patladı. Karnınız açtır. Allah ne verdiyse yiyelim”. Sultan Yavuz ve vezir içeri girer ve selam verirler. Yer sofrası ve bir yaşlı amca görürler içeride. Sofraya otururlar ve sofraya sadece çorba gelir. Çorbalar içilir. Sofraya başka bir yemek gelmez. Sultan Yavuz ve vezir başka bir şeyleri olmadığını anlar yaşlı ailenin. Vezir o sırada ‘Padişahım gördünüz mü ne kadar lezzetli bir çorbaydı’ der. Yaşlı karı koca padişah olduğunu anlayınca çok üzülürler. ‘Aba siz padişah ve vezir misiniz?’ derler. “Kusura bakmayın biz yoksul ve dar gelirli insanlarız. Bu dar hanemizde ancak bu çorbamız var. Dar hane çorbası ikram edebildik size. Başka bir şey ikram edemedik” derler. Sultan Yavuz evden ayrılır ve çok etkilenir durumdan. Mahalle halkına ciddi bir yiyecek yardımında bulunur. Dar hane çorbası, zamanla tarhana çorbasına dönüşür.
Yapılışı bölgelere göre farkı olan bu çorbanın ana maddesi un ve kırmızı biberdir. Ayrıca şifa kaynağı olarak içine kuru nane soğan, süt ve yoğurt da katılır. Tarhana besin değeri olarak da oldukça yüksek değere sahiptir ve sağlığa yararlı bir üründür. Mineral, protein, kalsiyum, demir, potasyum, magnezyum gibi mineralleri içerir ve birçok hastalık için iyileştirici özelliğe sahiptir.
Kışın turşu, yazın üzüm ve armut ile tüketilen bu eşiz lezzet geçmişten günümüze özelliğini koruyarak taşınan kültürel bir mirastır.
Kışın hastalandığımızda ilk aklımıza sıcacık bir çorba içmek gelir.
Tarım ile uğraşan kesimin hazır yemeği ve kurtarıcısıdır. İnsanı dinlendiren mideyi rahatlatan bu eşiz lezzet varlıklı yoksul herkesin sofrasında yer alır.
Nesilden nesile aktarılan bu kültürel mirası koruyarak, şartlar ne olursa olsun yemekten önce hafif bir çorba içilmelidir.
Soğuk kış günlerinde çorbanızın dumanı tütsün. Haneniz geniş sofranız dar hanesiz kalmasın.