En güzel göz eşekte bulunur,  bakışları  mağdur ve  mahçuptur. Bu güzel gözlüler sırtına  konulan yük ne kadar  ağır olursa olsun taşımak zorundadır.

  Biz eşek olmaya  devam ettiğimiz sürece gözlerimizin güzelliği bir işe yaramayacaktır.

Bir yere bir şeye bakarken aslında neye baktığınızın farkında bile değilsinizdir.

Bakar fakat görmezsiniz. Bakar kör olursunuz  bilmeden. Sizin de  bakıp görmediğiniz şeyler oldu mu hiç?

‘’ GÖZLER KALBİN AYNASIDIR’’ bazen sen sussan da onlar konuşur. Hatta çağlayan sel olur  sesiz   sedasız çağlar durur. Ağlayana neden ağlıyorsun diye sormaz mıyız hep?  Ağlayan göz değil kalptir aslında.

Bazen kendine bile itiraf edemediğin duyguların yansıdığı yerdir bakmasını bilene.

Güzellik, yüzyıllardır insanların önem verdiği ve her coğrafyada farklılıklar gösteren önemli bir kavramdır. Güzelliği etkileyen bazı unsurlar vardır. Göz güzelliği ise bu unsurların başında gelir. Göz güzelliği doğuştan gelen bir hediyedir ve bilindiği gibi sadece rengiyle ilgili değildir.

Gözün en mutlu olduğu zaman, kapalı olduğu anlardır; oysa işe yaraması için açık olması gerekir”(Hector Chawla.)

Açıkken kapanan gözün gönül defteri de kararmıştır.  Gidersen gönlümden gözümün seni görmesinin ne anlamı kalır ki? Önemli olan gönüllerde kalmaktır.

‘’Gitme gülüm, şu gönlümden

 yüzüm  gülmez  gitme gülüm

sen  yoksan gözüm kimseyi görmez’’.

 Bir çok şarkıya ve şiire konu olmuş gözler aslında insan bedeninin  bir  nevi sessiz gemisidir.

Baktığında ilk gözlerdir göze  çarpan  ya elasına ya kömür karasına vurulmuştur delikanlılar.  Çirkin insan olmadığı gibi çirkin göz de yoktur. Önemli olan  kalbimizin  güzelliğinin gözümüze yansımasıdır.

‘’Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin kendine işte o zaman kusursuz olursun.’’  demiştir MEVLANA

Gözler, duygularımızı yansıttığımız birer ayna gibidir. Mutsuzluk, üzüntü, aşk, sevinç gibi birçok duyguyu yansıtabilmektedir.

Bir bakışla bile karşımızdakinin yüreğini kor ateş gibi yakabiliriz  bazen. Uykusuzluktan kan çanağına dönen gözler, ağlamaktan davul gibi şişmiş gözler, sevinçten içi parlayan, beden dilimizin en nadide parçası onlar.

‘’Nasıl bakarsan öyle görürsün’’ demiş atalarımız, bakmakla görmek arasındaki farkı fark etmek değil midir asıl mesele?

 Görmek; karanlıkla aydınlığın  barıştığı   en güzel noktadır  ve  canlılara  verilen en değerli  nimetlerden biridir.

Ortada   dolanan  yanlışların ve yanılgıların güzel ve doğru gibi  gösterilip,  gerçekleri ve doğruları  görmez den  gelinmek  değil mi?

 Günlük yaşantımızda bazımız birinin gözüne girmek için çeşitli  dalkavukluklar   peşinde,  kendi işi görülsün  yeterli.

 Maskeli baloda gibi elinde üç beş maske, birini tak birini çıkar.

Gözler kalbin aynasıdır ne varsa kalbinde öyle bakar insan.  Kalp gözü ile bakıp ağzımızdan çıkanları itina ile ölçebilsek keşke.

 Birinin doğru söyleyip  söylemediğini,  gözlerinin içine  dikkatli bakarsanız anlayabilirsiniz. Dilden önce gözlerden dökülür güzel sözler.

Göz  yaşlarımızın  bir  damlası  yanaklarımızdan gamzelerimize  dökülse de öyle anlar gelir ki bin damlası içimize dökülür. Vücut dilinin kilit noktası olan gözler ile kalp arasında güzel bir köprü vardır. Nasıl bakarsanız öyle görürsünüz.

 Bakın ve görün, bakmak ile görmek birbirinden farklı şeylerdir.

Bir an gözlerinizi kapatın ve karanlıkta hep kalırsanız dünyanız nasıl zindan olur onu düşünün.