Akıl doğru ile yanlışı ayırt edebilme, her türlü sorumluluğu alarak düşünme yeteneğini geliştirip bilgi üretimimizi arttırmayı sağlayan, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliktir.

Hepimiz istemez miyiz vezir gibi yaşayıp padişah gibi ölmeyi. Her şey elimize hazır gelse yan gelip yatsak ne güzel olmaz mı? Yaşamı idame etmek oldukça zor! Şartlar ağır, iyi planlamak lazım her şeyi, taşları yerli yerine oturtup mat etmeliyiz hayatı.

İnsan neye benzer? Hayat neye benzer? Anlamak oldukça zor. Bazen iki ileri bir geri, bazen çapraz, bazen yan hamleler yaparak ayakta kalıyor insan. Keyif almak için geldiğimiz bu hayatta başarılı olmak istiyorsak eğer bazı taktikleri hayata geçirmememiz gerekli. Taktik, rakibe sınırlı hamle imkanı bırakarak net bir avantaj sağlayan yada mat eden nispeten kısa hamle dizisidir.

Stratejik planın yapılmadığı durumlar da taktiğin oluşması ise neredeyse imkansızdır.’’ Savaş sanatı ‘’kitabının yazarı Filozof Sun Tzu ‘’ Taktiksiz strateji , zafere giden en yavaş yoldur. Stratejisiz taktik, yenilgiden önceki gürültüdür,” diyerek stratejinin sebep, taktiğin ise bu sebebe bağlı sonuç olduğu gerçeğini 2 bin 500 yıl önce net olarak ortaya koymuştur. Akılımızı hayatın her anında piyon olarak kullanıp, iyi hamleler yapmalıyız. Yaşamı boyu bir sürü olumsuzlukla karşılaşıyor insan, her seferinde “Öldüm bittim artık nasıl ayağa kalkarım!” dediğimiz anları olmuştur hepimizin. Hayatı satranç tahtasına benzetirim hep, iyi oynayan her zaman kazanır. “Satranç tahtasında tüm denizlerdekinden daha fazla macera vardır, ’’ demiştir Pierre Mac Orlon. Mücadele her anımız olmalı, yılmadan usanmadan yaşımın tadını çıkarmak elimizde. Aldığımız her nefeste kendimizi bir zeka oyununda gibi hissederek, akılcı duygusallığı en aza indirip tek rakibimiz olan zorlukları mat edebiliriz.

Doğduğu andan itibaren bir satranç tahtasının üstünde gibidir insan. Bir düşünün, hepimiz çalıştığımız yerin birer piyonu değil miyiz? Birilerinin istediği gibi istediği şartlarda çalışmaya mecbur bırakılıyoruz. Bir işe girip eve ekmek götürmek için asker gibi nöbette tutmuyor muyuz? Evimizin askeri, iş yerinin birer neferi gibiyiz. Evimize karşı ana ve babayız, aile fertlerinin hiçbirine zarar gelmesin diye kendimizi siper edip adeta bir kale olmuyor muyuz?

Bazen tıpkı bir at gibi dolambaçlı yollara girip, arkadan dolaştığımız, görmezden geldiğimiz ve hatta üzerinden geçtiğimiz haller bile oluyor. Bazen de kestirmeden geçerek yolu kısalttığımız zamanlara bile denk gelebiliyoruz. Bazen de tıpkı bir fil gibi saldırganlaşıyoruz. İnsan yeri geliyor evinin direği olarak eşini ve çocuklarını korumak için hayatını feda ediyor, tıpkı bir vezir gibi. İnsanın dokunulmaz varoluşuyla kendini tıpkı bir şah gibi herkesten saklayıp, koruması gerekmektedir. İşte bütün bunlardan dolayı satranç oyununa benzeyen insan hayatı sürekli bir koşuşturmaca ve mücadeledir. Niyetimiz hep kazanmak olmasına rağmen bazen şah bazen mat olabiliriz. Her şey insan için. Bu hayatın içinde iyilik de var kötülükte, yağmur da var karda, önemli olan nerede nasıl davranacağımız ve doğru hamlelerimiz değil midir?

Yanlış hamlelerimiz mutlaka olacaktır ama kim bilir belki bir yanlıştan bir doğru da doğabilir. Nereden geldiğimizi asla unutmadan doğru yolda şah olmak için mücadeleye devam.