İşsizlik sorununun etkisi sadece işsizliğe maruz kalan kişiyi değil, bu kişinin bakmakla yükümlü olduğu diğer kişileri de olumsuz etkilemektedir.
Farklı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan bu sorun, tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi bizim ülkemizin de büyük bir kamburudur.
Binbir emekle okutulup, üniversiteye yollanan gençler, üniversiteye girmenin verdiği mutluluk ile ilk önce birçok şeyin farkına varamıyor.
Hayal ettiği okul bitti ve hayal ettiği işi yapması için bir engel olmadığını düşünen genç, bu işin eğitimini almış olmanın verdiği cesaret ile kendini daha mutlu hissedecek, gelecekten daha umutlu olacaktır.
Fakat asıl mesele okul bittikten sonra başlıyor, bitti dedikleri yerde bitiveriyor esas hayat mücadelesi.
Doğal olmayan bu afet sebebi ile bir sürü kaliteli genç beyin deyim yerinde ise dımdızlak ortada kalmış durumda.
Koskoca dört beş yılını gurbet elde okuyarak, ailesinden uzakta geçirdikten sonra sudan çıkmış balık gibi şaşkın bir halde öyle boşlukta kalıveriyorlar.
Önceden aslanın ağzında olan ekmek artık çok derinlerde, bulmak için hazine avcıları gibi çalışmak gerekiyor.
Ne mutlu ki hayal ettiği işi bulabilen, yapabilen, hayaline kavuşabilene.
Çocuk okutmanın zorluğunu ekonomik olanakları olmayan aileler çok derinden hissetmektedir. Bir evde dışarıda okuyan iki çocuk varsa vay halinize.
Eğitimlerini tamamlayarak eve döndükten sonra, iş arama mücadelesinden yorulan gençlere yardım eli gene ailelerinden gelmektedir. Maddi imkanı olan aileler varı yoğu ne varsa ortaya koyarak, sırf çocuğumuzun yüzü gülsün diye iş kurma çabası içine girmektedir.
Ya bu imkânlara sahip değillerse? O kapı senin bu kapı benim aşındırmaya devam edecekler.
Eğer iş arama süreci uzarsa, her reddedilişte kendine olan inancı ve başarmaya yönelik öz güveni de düşecektir. Böylelikle kişiler kendine değer verdiğinden dolayı depresyon, sürekli reddedildiğinden dolayı da öğrenilmiş çaresizlik sendromu yaşamaya başlayacaktır.
Burada işsizliğe değil iş bulmaya odaklanarak, umudumuzu yitirmeden kapıları aşındırmaya devam etmek gerekir.
Bu kadar iyi donanımlı, eğitimli olan gençler, işsizlikle nasıl mücadele edecek ve nasıl ayakta kalacak? Sadece gençlerin değil ebeveynlerin de sorunu olan bu afette her iki tarafa da büyük görev düşmektedir. Bu durumdaki gençlerin kendi içinde yaşadığı çatışmaya bir de çevre baskısı eklenince bu yaranın izleri daha da derinleşmeye devam edecektir.
Türk geleneklerinde, genel olarak, kadınların iş sahibi olmasından çok evde ailesiyle ilgilenmesi bekleniyor.
Hatta “İyi olmuş, bütün gün koşturup ne yapacaksın, ne gerek var zaten? Evlenir barklanır çocuklarına daha fazla vakit ayırırsın, “ diye işsiz kalana moral olacağı düşünülen bu sözler söylenerek, onları işsiz kalmaya teşvik edenler bile olur. Bu nedenlerden ötürü kadınlar çevrelerinden daha az baskıya maruz kalır. Fakat erkek için durum tam tersi “aile geçindiren yenilmez savaşçılar” olduğu için daha fazla baskı görmektedir.
Kız erkek fark etmeksizin ekmek parası için hayallerinin peşinde koşan tüm evlatlarımıza bol şans.
Hayal kurmak ne güzel şey, hayata daha pozitif bakmamızı sağlıyor.
Peki! Nasıl hayal kursun şimdi bu genç beyinler?