İyi dileklerin üzerine yağmur yağsa! Herkes iyi dileklerde bulunsa da yağmur yağsa!

            Dileklerimiz iyi olmadığı için mi yağmur yağmıyor!

            Ya da işimizi düzgün yapmadığımız için mi?

            Artık yağmur başka ellere göç etmiş.

            Tıpkı İbn-i Sina’nın; bilim ve sanat takdir görmediği yerden göç etmesi gibi bir şey!

            Yağmur, iyi dileklerin olmadığı yerden göç etmiş!

            Nice uzak, yakın ülkelerde çocukların feryadı arşı titretiyor.

            “Yetim ağlayınca arz titrer” misali...

            Oyun bahçelerinin sevdalıları çocuklar top ve mermi çığlıklarının arasında kaybolurken; bizler “İyiye iyi, kötüye kötü” diyememenin ezikliği içinde siyasetin dehlizlerinde uykuya daldık.

            Rahatımız bozulmasın diye kendimizi avuturken; aslında uyutulduk!

            Uyuduk...

            Uyanır gibi olduğumuz zamanlar, televizyonların büyülü sesleri bizleri tekrar uyuttu... Kulağa hoş gelen ninni sesleriyle uyutulduk!

            Nurullah Genç’in ifadesiyle:

            Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin,

            Ahlak mefhumunu göz ardı ettik. Menfaat ve para önceliğimiz olalıdan beri, yüreklerimiz katılaştı.

            Örf, adet ve töreyi gericilik sayalıdan bu yana hanelerimize bereket uğramaz oldu.

            Biz, bereketli iyi dileklerden uzaklaştığımız için mi yağmur da bizden uzaklaştı?

            Ya da yağmurun bereketini hak etmediğimiz için mi kuraklığa mahkûm olduk!

            Yağmur duaları bile çare olmadı çaresizliğimize!

            “Kara mermerde kara karıncayı gören” o ilahi güç varken; kimse görmez diye çok haksızlık, yolsuzluk yapınca yağmur yağmadı üzerimize...

            Yağmur, terk etti bizleri...

            Dualarımız bile inandırıcı ve içten olamadı!

            Balkondan seyretmeyi önemli bir şey sandık da görünür haksızlıklar karşısında kendimizi, sağlığımızı, menfaatimizi, günümüzü gün etmeyi yeğ’ledik!

            Yağmur, bir gün elini ellerimde bulsaydım,
            Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
            Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım.

            Semaya açılan ellerimiz kirli olunca yağmur elini uzatıp hoşgörüsünü göstermedi.

            Kurtuluşumuz için akıttığımız gözyaşlarımız da bizleri terk etti.

            Yol kenarlarındaki, ormanlardaki, sularımız içindeki atıkları, pislikleri, plastikleri gördükçe; bitkiler ve hayvanların ahları tuttu.

İnadına attık! Sorumsuzca kirlettik. Duygularımla birlikte çevremizi de kirlettik!

Balıklar ağlıyordu oysa!

Denizin derinliklerinde o gözyaşlarını hissedemedik.

Aslında bizler “Yaratılış gayemizden” uzaklaştıkça yağmur da bizden uzaklaştı da bilemedik, hissedemedik.

Sonra,

İyi dilekler beklenir oldu.

Kalplerdeki kiri, pası silecek yağmur beklenir oldu.

Ey yağmur, bizler perişanız, pişmanız; insanı insanca sevmek, tabiatı ve hayvanları sevmek istiyoruz. Sicim sicim yağ olur mu?

Afatsız ve sicim sicim...

Açtık ellerimizi, gözlerimizi seni bekliyoruz.

Seni bekliyoruz...

Ey yağmur!