Çınar Çay Evi, Salihli’de İstasyon civarında, Sevgi Yolu girişinde, Himaye-i Etfal Cemiyeti binasının hemen bitişiğindeki iki katlı eski bir binanın alt katındadır.
Afyonlu Cevdet’in işlettiği bu salaş çay evi, önünde yapraklarından dört mevsimin takip edilebildiği asırlık dev çınarların sardığı, havuzlu bir meydana açılıyor. İsmini de bu asırlık çınarlardan almış olmalı...
Afyonlu Cevdet, nevi şahsına münhasır bir esnaftır. Mekânın bütün müdavimleri tarafından çok iyi tanınır. Bazıları ona "Cevcet" diye seslense de buna hiç itiraz etmez. Sakince işini yapmaya devam eder. Zaten kendine özgü şapkası, müşterilerine karşı dingin ve mütevazı tavırları, olağanüstü sabrıyla herkesin dikkatini çeken bir esnaftır.
Burası gürültüden uzak, oyun taşlarının sesiyle bozulmayan, çayıyla sohbeti ısıtan bir mekân. Müdavimleri de kendine hastır. Emekliler, günlük iş arayanlar, lüks mekânlara takılamayanlar, ucuz çay içmek isteyenler, çay molası vermek isteyen seyyar satıcılar ve şehir içi yürüyüşçüleri burada soluklanır. Hatta bazı cami cemaatleri de vakit aralarını burada değerlendirir.
Kimsesizlerin de uğrak yeridir. “Oğluma bir çay vereyim” sesi duyulur Cevdet’den, ardından sıcak çaylar yudumlanır ve herkes gününe devam eder.
Burası, şehrin önemli hafıza mekânlarından biridir. Demiryolu, İstasyon Binası, Sevgi Yolu ve Himaye-i Etfal gibi canlı hafıza mekânları insanı 19. yüzyıla ve Kurtuluş Savaşı yıllarına götürüyor. Bundan dolayı, burası özellikle açık havalarda kültür sohbetleri ve buluşmalar için ideal bir yerdir.
Birçok dost ve konukla burada buluştuk, dertleştik, söyleştik. Şehrimizin simge isimlerinden Rahmetli İbrahim Çiçek Hocam ile her cumartesi öğleden sonraları buluşma noktamız burasıydı. İkimiz de burada buluşmayı iple çekerdik. Bodur bir nar ağacının altındaki tabureler neredeyse bize tescilliydi. Tarihin derinliklerine dalardık Orada.
Rahmetli dostum Prof. Dr. Bahattin Kahraman ile de sohbet noktamız da burasıydı. Bu çağrışımı güçlü mekânda tarih, sanat, edebiyat ve felsefenin en uç noktalarında gezinirdik.
Hasılı kelam, Çınar Çay Evi, hatırası gönlüme hüzün ve aşkla dökülen önemli mekânlardan biridir benim için.
Hâlâ zaman zaman uğrarım bu küçük ama hatırası büyük mütevazı mekâna.
Bugünlerde Hava ayaza dönmüştü. Montumu giyip beremi takarak mekâna gittim. Himaye-i Etfal’in önünde zabıtalar vardı. Mutat masam boştu, oturdum. Cevdet Abi ile işaretle anlaştık, şekersiz çayım geldi.
O sırada resmi araçtan Belediye Başkanımız sayın Mazlum Nurlu Bey indi. Etkinlik binasına geçmeden önce çay evine yöneldi. Herkesle tek tek tokalaştı, hâl hatır sordu. Sonra etkinlik mekânına geçti.
Az sonra Sayın Kaymakamımız Ali Güldoğan aracından indi. O da etrafına bakınca kahve müdavimlerini gördü, herkes yine ayaktaydı. Yaklaşarak selam verdi, sonra dev çınarlara döndü:
“Herhalde çay evi adını bu çınarlardan almış.” Dedi.
Elinde tepsisiyle Cevdet, “Evet efendim.” diye karşılık verdi.
Kaymakam, “Benim bir ziyaretim var, görüşürüz.” diyerek etkinlik salonuna geçti.
Yerlerine oturan ve beni tanıyan bazı çay evi müdavimleri yaklaşıp, “Hocam, çıkınca gelecekler mi? Gelseler de çay ikram etsek.” dediler.
“Orasını bilemem.” dedim.
Ama şunu iyi biliyorum: Buraya gelenlerin çoğu, başkanı ve kaymakamı belki ilk kez bu kadar yakından görme imkânı bulmuşlardı. Belli ki onların bu insani tavırlarından memnun kalmışlardı.
Bilindiği gibi, İnsanlar arası iletişimde, ilk kez gördüğümüz ve tanıştığımız kişilerle ilgili olumlu ya da olumsuz yargımız, ilk 17 saniye içinde oluşur. Gözlemlediğim kadarıyla, bu küçük mekânda oturan çay evi müdavimlerinde bu süre içinde olumlu bir yargı oluşmuş olmalı ki,“Hocam, çıkınca gelecekler mi? Gelseler de çay ikram etsek.” diye soruyorlar.
Kimilerinin cebinde o an başkasına çay ısmarlayabilecek kadar nakit bile bulunmadığını biliyorum.
Gönül almak, gönüle girmek işte böyle bir şey olmalı...