Kıdem tazminatı, istisnaları olmakla birlikte en az 1 yıl aynı işyerinde çalışmış işçinin işten çıkarılması durumunda işveren tarafından, işçinin her kıdem yılı için 1 aylık ücret tutarında ödediği bir tazminattır.

Günümüzde kıdem tazminatı, işçilere özellikle iş güvencesi sağlamakta, işverenlerin işçilerini kolayca işten çıkarmalarını önlemektedir. Ayrıca işsiz kalma riski bulunan işçi için de yeniden iş bulma sürecinde hayatını idame ettirmesi için önemli bir araçtır.

Uzun bir süredir, iktidar tarafından mevcut kıdem tazminatı modeli değiştirilmek istenmekte, yerine “tamamlayıcı emeklilik sistemi” getirilmek istenmektedir. Bu sistemde aylık prim usulü ile bir kıdem tazminatı fonu oluşturulacak, işçi kendisi istifa etse de işten çıkarılsa da fonda biriken parayı emeklilik zamanı alabilecektir.

Özellikle istifa sonrasında da hak kazanılacağı hususu işçiler için olumlu gibi gözükse de aslında bu sistem de kendi içinde birçok sorun barındırmakta ve işçilerin hakları açısından mevcut sistemden daha geri bir sistem olma riski taşımaktadır.

Mevcut sistemde işçi, şartları sağladığında emekli olmadan ya da herhangi bir yaş şartını tamamlamadan kıdem tazminatına hak kazanabilmektedir. Ancak öngörülen yeni modelde, işçinin kıdem tazminatı fonunda biriken meblağı alabilmesi için emekli olması ve/veya belirli bir yaşı geçmiş olması gerekecektir. Bir başka deyişle, işçi emekli olmadan işten çıkarılsa bile emekli olana kadar kıdem tazminatını alamayacaktır.

Üstelik kıdem tazminatı fonunda işçi emekli olduğunda, fonda biriken meblağın tamamını değil, sadece %25’ini alabileceği, kalanın ise emekli maaşına yedirileceği öngörülmektedir.

Ayrıca hem işverenin hem de işçinin de bu fona aylık prim ödemesi öngörülmektedir ki bu da işçinin aylığından kesilen miktarı artıracaktır.

Bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde bana göre öngörülen sistem işçinin haklarını geriletmektedir. Kaldı ki ülkemizin hükumetlerinin fon konusunda da ciddi sorunları bulunmaktadır. Öncelikle hükumetin fonda biriken meblağı kullanma yetkisi bulunmaktadır ki, daha önce deprem fonunda olduğu gibi iktidarlar fonlarda bulunan parayı kullanmaktan imtina etmemektedir.

Örnek vermek gerekirse işsizlik sigortası fonu Nisan 2019’da tarihinde ilk defa açık vermiştir. Tekrarlıyorum, bir “fon” eksiye düşmüştür. 2019 yılı nisan ayında fonun toplam geliri 3 milyar 90 milyon TL olurken, gideri ise 3 milyar 480 milyon olarak gerçekleşmiştir. Böylece fon tarihinde ilk kez gelirler, giderlerin altında kaldı. Aynı zamanda fonun giderleri, ilk kez bu kadar yüksek bir sayıya ulaşmıştır.

Bu da göstermektedir ki fon sistemi de göründüğü kadar güvenilir değildir.

Elbette mevcut sistemin de eksiklikleri bulunmaktadır. Ancak bu eksiklikleri gidermek için işçilerin mevcut haklarını geriletmek doğru bir yol değildir. Burada yapılması gereken, özellikle işçilerin mevcut haklarına halel gelmeyecek şekilde yeni bir sistemin kurulabilmesidir.

Saygılarımla.

Yıldıray ÇIVGIN