Doğumun bir damla su, ölümün ise bir avuç toprak olduğu, ne amaçla geldiğimizi bilmeden yaşadığımız bu dünya da herkes ve her şey birbirine muhtaç. Zincirin halkaları gibiyiz, biri kopsa darmadağın olacağız.
İnsanoğlunun günlük temel ihtiyaçları olan her türlü yiyecek, içecek, giyim ve buna benzer her şeyin bir pazarı var, sistem bizi buna yönlendiriyor. İlaç eczaneden , kıyafet tuhafiyeden, meyve manavdan gıda marketten ve daha buna benzer tüm temel ihtiyacımızı karşıladığımız kapitalist bir sistemi kabul ederek yaşamaya devam ediyoruz. Şartlar bunu gerektiriyor, eğer bunun tam tersi olursa, yabancılaşmayan insan diğerlerinin gözünde mahallelinin delisi olur. Kampanyalara inanmayan, duyurulardaki küçük yazıları okuyarak işin püf noktasını anlamaya çalışan, süslü sözlere veya sahte kibarlıklara inanmayan bilinçli, bir toplum haline geldik.
Önceden üretilen her şey daha kaliteli ve dayanıklı iken günümüzde bir çok ürün adi ve çürük malzemeden yapılmakta. Buradaki amaç çabuk eskisin veya bozulsun ki insanlar daha çok alış veriş yapsın.
Kapitalist sistemde sadece metalaşan maddeler değil, nasibini duygular da almış durumda.
Her şey ilişkiler pazarına döndü, para artık en güçlü silah.
‘’Ne çok gülmüşümdür, içinde binlerce kötülük bulunan, ama kendini iyi biri zanneden zayıflara’’. Nietzsche. Sözüne istinaden;
İnsanlar birbirlerinin gerçek duygularına değil de birbirlerinin imajlarına ve mesleklerine vuruluyor.
Sosyal medya ortamı da bu akıma katılıp, bir ürün pazarı haline geldi. İnsanlar dış dünyaya en güçlü yanlarını sergilemenin çabasında.
Hiç mi sıkıntıları yok? Hiç mi üzülmüyorlar? Nedir bu güçlü yanları sergile çabamız. Güçsüz yanlarımızdan neden bu kadar korkuyoruz? Lewis Carrllon’un hemen her birimizin zihninde yer etmeyi başaran Alice Harikalar Diyarında adlı öyküsünün tesirinden kurtulamamış gibi yaşıyoruz. Aslında olumsuzluklar değil midir insanı güçlü kılan?
Evet, kendimizi gösterebilmek, modern anlamda kendini pazarlayabilmek olarak ifade edilir. Bunun yolu da kendimizi önemsemekten geçmektedir.
Şöyle bir durumu yaşayanlar mutlaka olmuştur: Bir iş yaptınız diyelim, aynı işi başka bir arkadaşınız sizden daha eksik yaptı fakat yaptığı bu işi etrafa öyle anlattı ki enerjisi ile herkesi çok etkiledi ve sizin hakkınız olan iş ona verildi. Ne kadar üzücü değil mi?
Kendimizi iyi pazarlamak işte bu yüzden önem taşımaktadır. Tabii ki bunu sınırında ve dozunda yapmak da çok önemli, sınır her zaman gerçeğe yakın kalmak ve çok uzaklaşmamaktadır. Eğer kendinizi doğru konumlandırır ve ifade ederseniz doğru insanlar tarafından fark edilip değerlendirilirsiniz. Kendini iyi pazarlamak iyi bir yaşam şekli sunar insana. Pazarlama kapitalist sistemin vazgeçilmezi haline gelmiştir. Aslında insan olmak yaptığın işin hakkını vermek, sahip olduğumuz yetenekleri kullanarak elimizden geleni yapmak değil midir?
Paranın kapitalizmde ne kadar gerekli olduğunu öğreten bu meslek tamamen bir kültürdür. Evine ekmek götürmek isteyen seyyar tezgahtar sokak aralarında bağırarak kelimelerini rüzgara karıştırıp sergiler marifetini. Ustalık ve diploma gerektirmeyen pazar yerleri birkaç diplomaya sahip pazarcılarla dolu .
Geçmişten günümüze uzanan pazarcılığın tarihçesi çok eskilere dayanmaktadır. Eskiden atlar ile köy köy dolaşan ‘’nane yağcı’’ ‘’çerçi’’ adı altın da incik boncuk, kıyafet satanları hatırlar mısınız, bilmem? Tezgah açmadan özgürce dolaşıp ekmeğini kazanma derdinde olanların yaptığı bu meslek artık modern bir hal almış durumda.
Pazarlamanın hayatımızda bu denli önemli olduğu günümüzde duyguların ve insan ilişkilerinin iyi alıcı bulması temennisiyle.