Milli Eğitim Bakanlığınca, gelecekteki en büyük sorun alanlarından biri olacak olan iklim değişikliğini önlemek ve çevrenin korunması bilincini küçük yaşlardan itibaren çocuklara aktarmak için yapılan çok yönlü çalışmalar hayata geçirilmeye başlandı.
Bakanlıkça, ortaokullarda iki kademede seçmeli “çevre eğitimi” dersinin üç kademede “çevre eğitimi ve iklim değişikliği” adı altında uygulanmasına başlandı. Seçmeli ders olarak dahi olsa iklim değişikliği konusunun geleceğin nesillerine öğretilmeye başlanmasının çok önemli bir kazanım olduğunu düşünüyorum. İklim değişikliğinin olası sebepleri ve sonuçları konusunun iyi irdelenip, geri dönüşüm, ileri dönüşüm, sıfır atık ve karbon ayak izi kavramlarının en alt öğrenim seviyesinden en üst yetişkin nesile doğru olarak anlatmak çok önemli. Yeri geldiğinde batı ülkelerinde evsel ve kentsel çöplerin türüne göre ayrı ayrı poşetlenerek kapı önüne konduğu konuşmalara çokça şahit olmuşuzdur.Bu bilincin topluma kazandırılma zamanı gelip geçmektedir. Okullarımızda, kamu kurumlarında, petrol istasyonları başta olmak üzere özel işletmelerin pek çoğunda çöp ve atıkların türüne göre konulacağı cam. plastik, kağıt vb. şeklinde ayrılmış çöp kutularının yaygın bir şekilde bulundurulduğunu görmekteyiz. Gün geçtikçe geri dönüşüm mantığının topluma daha da yerleştiğini göreceğiz.
Çevre eğitimi, temizlik eğitimi gibi öncelikle ailede başlar. Disiplin ve takip gerektiren bir konudur. Ailede atıkların ayrıştırılarak atıldığını yada kullanılmış bir malzemenin evde tekrar işlemden geçirilerek kullanıma sunulmasına şahit olan bir çocuk , okulda alacağı çevre eğitimini şüphesiz ki daha da içselleştirecektir.
Afet bölgesinde yaşadığım bir anımı paylaşmak istiyorum. Afet bölgesinde öncelikli olarak Manisa AFAD’ın görevlendirildiği Osmaniye ilinde arama ve kurtarma çalışmalarına katıldım. Sonrasında ise Hatay iline görevlendirildik. Hatay AFAD il müdürlüğü bahçesinde görev yerimize intikal için araçların gelmesini beklerken, müdürlük girişinde amatör telsizci olmam sebebiyle , amatör telsiz ekiplerinin konuşlandığı alana yürümeye başladım. Bu esnada büyük bir araç yanımdan geçerek ileride durdu. Araçtan orta yaş üstü üç japon vatandaşı indi. Sağ ön kapıdan inen kişinin, adımını yere attıktan sonra ilk işinin yerdeki boş pet su şişesini alarak çöp kutusuna atması dikkatimi çekti. Belirli bir yaştan sonra “temizlik imandandır” sözüyle büyütülen toplumumuzun sokak ve caddelere neler yaptığı gözüme geldi. Salihli’de yaz döneminde Gümüş Çayı rekreasyon alanında gelişi güzel bırakılan, hatta saçılan çöplerin sabah nasıl bir çevre kirliliğine sebep olduğunu hatırladım. Onlarca dönüme yayılmış çöpleri her sabah alan temizlik görevlilerinin çektiği eziyeti anımsadım. Kültürel olarak çok yakın olduğumuz Japon vatandaşı almış olduğu çevreye saygı eğitimini nasıl da içselleştirmiş ve otomatik davranış haline getirmiş, gördüm. Dersimi aldım.
Ülke olarak çevre eğitimi konusunda alacağımız hala çok yol var. Sıfır Atık ve karbon ayak izi konusu önümüzdeki aylarda daha sık bir şekilde karşımıza çıkacak. Salihli olarak tarıma dayalı bir ekonomimiz var.Toprağımızın üstüde altıda değerli. Geçenlerde arkadaşlarımla Yukarı Sart bölgesinde dağlık alanda doğa yürüyüşü gerçekleştirirken, tarımsal ilaç kutularının rast gele ve açık alana bırakıldığına şahit olduk.Her atık türü kendi türüne göre zarar içerir. Ancak kimyasal atıkların tahribatı maalesef çok daha ağırdır. Bu konuda çok dikkatli olunmalıdır.
Çevre eğitiminde yenilenebilir enerji kaynaklarına özel bir önem verilmektedir. Su fakiri olduğumuz ve fosil yakıtta ülke dışına bağımlı olduğumuz gerçeği göz önüne alındığında , sanayi ve evsel tüketim için jeotermal, rüzgar ve güneş enerjisinin ülkemiz enerji talebini karşılamak için ne kadar önemli olduğunu farkedebiliriz. Kuraklık afetinin her geçen gün yaklaştığı bir dönemde alternatif enerji kaynaklarına karşı gösterilen ön yargılı, sert ve hasmane tutumların gözden geçirilmesinde toplumsal fayda vardır. Tüm dünyanın yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmeye çalıştığı bir dönemde , çevreyi koruma adına dikkat çekici faaliyetlere şahit oluyoruz.
Avrupa’da 35 ülke içinde elektrik üretiminde yenilenebilir kaynakların en fazla olduğu ülke yüzde 114 ile Norveç. İkinci sırada yüzde 103 ile İzlanda var. Oranın yüzde 100’ün üzerinde olması bu iki ülkenin tükettiğinden daha fazla elektrik ürettiği anlamına geliyor.
Üçüncü sıradaki Arnavutluk da elektriğin tamamını yenilenebilir kaynaklardan üretiyor.
Türkiye 35 ülke içinde 14. sırada.
Gerekli tedbirleri alarak hatta daha güvenli yeni teknolojiler icad ederek yenilenebilir enerji kaynaklarını daha iyi değerlendirmek zorundayız.
Unutmamak gerekir ki uğruna mücadele ettiğimiz her şey, yaşadığımız dünyaya zarar vermeden insana hizmet etmek için olmalıdır..
Sağlıkla kalın.