21. yüzyıl ekonomisinde kaybolanlara merhaba!
Yaşam standartlarımızın ruh halimizden hayata bakış açımıza kadar etkilediği bir sürecin içine hapsolduk hepimiz… Eğitimin en çok rol üstlendiği bu düzende bir şeylerin değişmesi için her ne kadar çabalıyor olsak ta boşa kürek çekiyor gibiyiz aslında! Her geçen gün artan enflasyon ile beraber temel ihtiyaç ürünlerine eklenen zam ve vergilerin fahiş bir oranda yükselmesi halkın bunlar altında ezilmesine sebep olurken düzenin değişmesi yolunda atılan adımlar yetersiz kalmaktadır… Hepimiz sebeplerini merak ediyoruz aslında ya da biliyoruz ama susuyoruz… Belki de tuzumuz kuru da bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın diyerek konuyu geçiştiriyoruz…
Bir insanı doğumdan ölüme kadar her türlü cehalete karşı koruyabilecek olan en büyük silahtır eğitim… Son on yıldır ülkemizde eğitime yapılan yatırımların azalması ve eğitim kaynaklarının öğrencilerin ilgi ve ihtiyaçlarına uygun olmayacak şekilde düzenlenmesi müthiş kayıplar yaratmakta ve süreç içerisinde bireyin psikolojik ve fizyolojik altyapısını olumsuz etkilemektedir. Özellikle yükseköğretime geçiş yapan öğrencilerin %63’ünde hayatta kalma becerilerinin bulunmamasının yanı sıra hazır olan her şeyin önlerine getirilmesi ihtiyacı son derece artmaktadır. Sorgulamayan, üretmeyen ve araştırmayan bireyler yetiştirdiğimizden dünya düzeninin akışını sağlayan ekonomi ve eğitim arasındaki bağlantıyı asla anlatamadık sınıflarda… Yoksulluk sınırının 39.733.03 TL olduğu ülkemizde her şeyin kader olarak kabullendirilmesi ve değişimin tehlikeli olduğunun sürekli altının çizilmesi bizi tekdüze bir hayata sürükledi… Neler mi oldu? Soğana, patatese ve benzine gelen zamları kabul edip asgari ücretin artmasını alkışladık ilk önce bu artışın aslında kısa bir süre içerisinde eriyeceğini unutarak… Yastık altına koyduğumu altınlarımız ve dövizlerin yükseldiğini görünce çığlıklar attık içimizden ohhh diye… Çünkü bozdurduğumuzda bizi ancak kısa bir süreliğine ekonomik anlamda ferahlatacaktı! Zaten zamların sırası ve zamanı belliydi… Nasıl olsa sabah uyandığımızda markete gidip süt, ekmek ve peynir alırken raflardaki fiyatları okuğumuzda da anlamayacaktık olup biteni… Eğitemediğimizden değil değişimi devrim gibi göstermeye çalıştığımızdan mı kaybolduk biz bu gemide? Yoksa gerçekten biz çekirdekten yetiştirmeye başladığımızda çocukların önüne koyduğumuz deneme sınavlarının bir on yıl kadar önem taşıyacağını ve sınavlar ülkesi olduğumuz gerçeğini kabul ettirmek istediğimizden mi devrildik tırdan? Sorgulamadan, uygulattırmadan sadece teorik bilgilerin aktarıldığı, zamanının devi, pratik bilginin ve ilerlemecilik felsefesinin temelini oluşturan köy enstitülerini kapattığımızda mı başladık yanlışlara?
Gerçekten biz eğitimin hangi aşamasında hata yaptıkta bu gemiyi bir buzdağının etrafında kaybettik…