Merhaba Sektör Medya Grubu’nun değerli okurları bu haftaki ilk köşemde yeniden sizlerle olmanın heyecanı içerisindeyim. Bu yazımda vazgeçilmezliği satırlara aktarmaya çalışacağım. ‘Bazı insanlar vazgeçilmezim’ diye böbürlenirler. Gördüklerim, yaşadıklarım ve yaşananlardan yola çıkarak ve Victor Hugo’nun da şu sözüyle desteklemek isterim ki “Hayatta hiç kimse vazgeçilmez değildir ve hiç kimse kendini vazgeçilmez sanan biri kadar aptal değildir.”

Ne yazık ki değerli dostlar, sevgili okurlarım yaşamın her alanında her birimiz bu tür kendini vazgeçilmez sanan insanlarla karşılaşırız. Bu insanların ortak özelliği de bulundukları mevki ya da statüye kendi çabalarıyla, hak ederek gelmemiş olmalarıdır. Ancak zaman içerisinde kendileri bile oluşturulan bu yapay güç algısına inanmaya ve daha kötüsü, başkalarını da inandırmaya çalışırlar. 


Sıkça karşılaştığımız kötülüklerin, şiddetin anlamsız kavga ve sömürünün kaynağında da bu yapay güç gösterisi yatar. Gösteri diyorum, çünkü gerçek bir güç değildir ve en küçük bir sarsıntı da yerle bir olmaya mahkumdur. Her zaman çok mühim şeyler düşünüyormuş gibi poz keser, gören de hayatının her dakikasından varoluşunu sorguluyor zanneder… 


Herkesten üstün olduğuna fazlasıyla kendini inandırmış ve bu dünya için vazgeçilmez olduğunu düşünecek kadar aldanmış olduğunu kolayca görebilirsiniz. Sevgili okurlarım bu konuyla ilgili çok anlamlı bir hikâye ile yazıma devam etmek istiyorum. Bir gün bir doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikâyetçi olan bir hasta gelir.
Bazı insanların en büyük sorunu kendilerini esir alan kibirleridir. ‘Sen ne bilirsin, ben hepinizden daha bilgiliyim, ben sizlerden daha üstünüm, bilgimle, yeteneklerimle sizleri ezer geçerim’ diyen insanlar hayatın her alanında karşımıza çıkar. İşten bu insanları aslında kibirleri ve bitip tükenmek bilmeyen egoları mahveder.  
Bir hikaye ile vazgeçilmezlik yazıma devam etmek isterim. Bir gün bir doktora, gerginlik ve tedirginlikten şikâyetçi olan bir hasta gelir. Yapması gereken çok işinin bulunduğunu, fakat kendisinin rahatsız, işlerin ise beklemeye tahammülü olmadığını söyler. Dostlar, ‘Bu işleri başka biri yapamaz mı?’ diye sorar. Adam, ‘onları yalnız ben yapabilirim, bütün işler bana bakıyor!’ diye cevap verir. Doktor, ‘sana bir reçete vereceğim. Bu reçeteyi aynen tatbik etmen gerekiyor!’ diyerek reçeteyi yazıp eline verir. Adam reçeteyi eline alıp baktığında, hayretler içinde kalır. Reçete de, her gün en az iki saat işi bırakıp yürüyüş yapacaksın ve her haftanın yarım gününü bir mezarlıkta geçireceksin diye yazıyormuş. Bunun üzerine hasta adam; ‘yürüyüşü anladık ama neden mezarlık?’ diye sorar. Doktor: ‘Mezarlıklar, kendilerini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur’ diye cevap verir ve ekler. ‘Bu işi benden başkası yapamaz! Bana ihtiyaçları var diyorlardı. Sende onlar gibi ölüp mezarlığa gömülünce, kendinden başkasının yapmasına imkân olmadığını zannettiğin işlerin, başkaları tarafından da yapılmaya devam ettiğini göreceksin.’ diye cevap verir.


Yazımın başında da söylediğim gibi hayatta hiç kimse vazgeçilmez değildir. Konuyu iş açından da değerlendirecek olursak ve en çok karşılaştığımız yerlerden birisidir iş alanları. Burada bazı çalışanlar her zaman kendilerini vazgeçilmez olarak görürüler. Hatta söyledikleri kelimelerin başında ise ‘ ben olmasam işler yürümez, ben olmasam bu işletme batar.’ sözleridir. Oysa hiçte öyle değildir. Sen gidersin yerini tamamlayacak bir kişi olur ve o iş mutlaka ama mutlaka bir şekilde yerine getirilir. 
Vazgeçilmezliği sadece iş hayatında da düşünmemek gerek. Ev ve aile hayatında, akrabalar ve arkadaşlıklar arasında tanık olduğumuz birçok durum var eminim sizlerde bir çok defa denk gelmiş ve yaşamışsınızdır...


Değerli okurlarım yazımın sonunda şunu söylemek isterim ki, egolu ve kibirli insanları yaptıkları kibir ve egolarından dolayı insani anlamda uyarmaya, buna devam etmemeye devam ediyorsa da uzak durmaya çalışılmasını düşünenlerdenim diyorum.

Herkese kucak dolusu sevgiler sunuyorum bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle hoşça kalın…