Merhaba Sektör Medya Grubu’nun değerli okurları, bu haftaki 2. Köşe yazımla yeniden sizlerleyim. Geçtiğimiz yazımda 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününe yer vermiştim. Bu anlamda bizlerin gününü kutlayan, bizleri ziyaret eden herkese yürekten teşekkür ettiğimi ifade etmek isterim.
Bu hafta kaleme almak istediğim konu yine yaşanmışlıklar üzerinden fikirlerimi anlatmaya çalışacağım. İnsanlar her canlı gibi doğar, büyür, yaşar ve ölürler. Her insan ve her nefis mutlaka ki ölümü tadacaktır. İnsan arada sırada kendine hatırlatmalıdır, insan ölümlü bir varlık olduğunu, ölümün olduğunu unuttuğumuz bu dünyada ne çok saçma şeyi dert ediniyoruz kendimize. Para, mal, mülk, kırgınlık, kavga gurur… Oysaki yarın öleceksin deseler, bu kadar rahat tartışabilir miyiz sevdiklerimizle?
Sizi sevenlerin kıymetini bilmek, onların gönüllerini hoş tutup yüzlerine gülümsemek için sıkı sarılın sevdiklerinize. Çünkü gün gelir, dönüşü olmayan yollara giderler. Belki erken, belki geç ama elbette bir gün veda edecekler. Sonra öyle bir gün gelir ki, yüzü gözlerinizden, adı dudaklarınızdan ve sesi de kulaklarınızdan gitmez de oturur içinize keşkeleriniz.
Ölüm bir gerçektir ve insanların bir şekilde bu dünyadan göç edecektir. Dün Gazeteciler günü nedeniyle Üniversite arkadaşım beni aradı ve günü mü kutladı. Sesi o kadar güzel geliyordu ki onun sesini duymak, mutlu bir sesin gününü kutlaması ve bununda en yakın arkadaşlarımdan biri olması beni o kadar çok mutlu etmişti ki anlatmaya kelimeler yetmez.
Hemen ertesi gün beni arayan o okul arkadaşımın babası vefat ettiği haberini aldım ve sarsıldım. Çok sevdiğim arkadaşımı aradım başsağlığı verdim. Gazeteciler gününde duyduğum sesi hüzne bürünmüştü. Bu beni yaralayan şey oldu. Aslında bildiğim şey yine karşıma çıkmıştı, ‘Hepimiz bu dünyadan bir şekilde göç edeceğimiz’ gerçeği. Arkadaşım için üzüldüm en yakını kaybetti onun acısını paylaşıyorum ve Allah’tan Rahmet diliyorum.
İşte ölüm aniden gelen bir şey, insan bugün var, yarın yok. Önemli olan geride ne bıraktığındır. İyiysen iyi anılır, kötü isen kötü anılırsın. Değişmeyen tek gerçek bu. Elbette bizde, yakınlarımızda, sevdiklerimizde bu dünyadan göç edeceğiz. Allah bizi iyi anılanlardan nasip etsin. Tıpkı Arkadaşımın babası gibi…
‘Ölümün olduğu bu dünyada, hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında.’ “Yarın görüşürüz, haftaya ararım, tatilden sonra ordayım.” Ne basit kurduğumuz cümleler… Ayrıca hiç ölmeyecekmiş gibi, kibirli ve gururlu yaşıyoruz. Yalan dünyanın yalancı oyunları, dünya hayatının aldatıcı renkleri hepimizin gözünü kör, kulağını sağır ve egosunu tavan yaptırmış ve bizi esir almış durumda ne yazık ki! Bu gün varsın, yarın senin için sala verilebilirken bu kibir de neyin nesi? Keşke yarın ölecekmiş gibi merhametli yaşayabilsek...
Ölümün olduğu yerde her şey yarım değil midir zaten? İnsan boşuna çabalar tamamlamak için, bazı şeyleri ve ne kadar uzun yaşarsan yaşa, ne kadar çabalarsan çabala yarım kalmışlıklarınla gidersin. Mesela; Ocağa konmuş bir yemek, külü dökülmemiş bir soba kovası, yarısı içilmiş bir çay bardağı ve hiçbir zaman tamamlanamayan hayaller…
Unutulmamalıdır ki; Her insan ölecek yaştadır. Ölüm genç yaşlı, zengin fakir, hasta sağlıklı ayırt etmiyor ki… Her insan kendisine verilen ölüm sermayesini tükettiği gün bu hayattaki rolünü tamamlayıp, sessizce çekip gidiyor işte. Unutmayalım ki; Nefeslerimizin sayılı olduğunun bilincinde yaşamalıyız hayatı.
Kısacası; Ölüm kaş ile göz arasındayken hiç ölmeyecekmiş gibi gururdan, kibirden, inattan kuleler inşa etmeye gerek var mı? Bu gün varsın yaşadın, peki ya yarın? Saniyeler sonra ölmeyeceğine garantin mi var?
Hiç ölmeyecek gibi bu dünya için, yarın ölecek gibi ahiret için yaşamalıyız…