Merhaba Sektör Medya Grubu’nun değerli okurları yeni bir yazıyla sizlerleyim. İlkbaharın ilk ayı Mart ayına girdik. Bu yıl Salihli’de bildiğiniz gibi fazla bir soğuk hava hakim olmadı. Kuraklık her geçen yıl daha da artık kendisini gösteriyor. İklim değişikliği ve kuraklıkla ilgili birçok kez yazı yazdım, sanırım birçok kez de yazılacak gibi. Bu hafta yağışlar başladı. Temennim ilkbahar yağışlarının tam anlamıyla alınması.
Nasıl insanlar susuz yaşayamazsa toprak ve doğada susuz yaşayamaz. Küresel ısınmanın her geçen gün daha da kendisini hissettirdiği şu dönemde toprağın ve doğanın da su alması gerek. ‘Keşke Küresel ısınma olmasaydı’ diyeceğim ama ne yazık ki var.
Uzmanların görüşlerine göre, ilerleyen süreçte yani fazla uzun bir sürede değil, ‘içme ve sulama suyunda sıkıntılar daha da baş gösterecek’ ifadelerine yer veriliyor bu ifadelerde ülkede bulunan su rezerv alanlarının azaldığına yani yeraltından elde edilen içme su oranının her geçen gün daha da azalacağına işaret ediliyor.
İçme su kaynaklarını araştırırken gözüme bir şey çarptı. 2013 yılında yazılan bir yazı yazıda, ‘Türkiye halen su kaynaklarının yarıya yakın bir kısmını kullanabilmektedir. Ancak 2030 yılına kadar su kaynaklarının tamamını kullanması beklenmektedir.’ İfadelerine yer verilen bir yazı yani çok değil, eğer bu tahminler doğruysa ülke olarak 2030 yılında yani 6 yıl sonra büyük sıkıntılar yaşayacağız gibi. Korkutucu ama gerçek. Bu süreci tasarruf ederek uzatabiliriz ama kaçınılmaz bir sona doğru gittiğimizi düşünmekteyim.
Onun için geçmiş yazılarda da söylediğim gibi, bizler toplum olarak suyumuzun kıymetini bilmeli, daha da fazla bilmeliyiz. Suyumuzu boş yere harcamayalım ve kullanılabilecek miktarda suyumuzu tüketelim. Bu süreci yavaşlatalım hatta çok yavaşlatalım. Yaşam kaynağı bizim elimizde ve yaşam kaynağımıza sahip çıkalım…