Merhaba Sektör Medya Grubu’nun değerli okurları. Türk müziği ve zenginliği hakkında bu köşe yazımda bir şeyler karalamak istedim.
O kadar zengin bir kültüre sahibiz ki aslında bunu anlatmaya kelimeler yetmez. Geçmişten günümüze gelen bu eşsiz eserler aslında severek dinlediğimiz eserlerdir. Ve yine bu eserlerin birçok ortak özelliği de yaşanmış, gerçek hayattan günümüze kadar ulaşan türkülerdir.
Örnek verecek olursak ‘Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun’ türküsüdür. Bu türküde anlatılmak istenen ise, “Geçim derdiyle beli bükülen aileler, evlerinin reislerini, evlenme çağında oğlu olanlar da evlerinin delikanlılarını para kazanması için gurbete gönderirmiş. Anadolu’nun köy ve kasabalarından iş imkânlarının geniş olduğu büyük şehirlere özellikle de İstanbul’a çalışmaya gidenler senelerce oralarda kalırmış. Memlekette bıraktıkları eşleri, nişanlıları da sevdikleri adamın gurbet yolunu gözlermiş. Bu türkü de kocası İstanbul’a çalışmaya gidip senelerce dönmeyen bir kadının yaktığı bir ağıttır.” Görüldüğü gibi bu türküde, bu ağıtta bir yaşanmışlık var. Bir kadının Kocasına yaktığı bir ağıt.
Bunun gibi nice eserlerden bazılarını isimleyecek olursak Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar, Hekimoğlu, Güvercin Uçuverdi (Misket), Çanakkale içinde aynalı çarşı, Hastane önünde incir ağacı, Hey onbeşli onbeşli, Erzurum çarşı Pazar, İncecikten bir kar yağar, Kiziroğlu, Köroğlu (Benden selâm olsun Bolu Beyine), Kışlalar doldu bu gün (Uzun hava)
Görüldüğü gibi birçok türkü, uzun hava, ağıt olarak günümüze kadar gelmiş ve bizden sonraki nesillerde bu türküleri, ağıtları, uzun havaları dinleyecek.
Bizim görevimiz ise, bu nesillere bu yaşanmışlıkların sadece bir türkü, uzun hava, ağıt olmadığını anlatmak. Bu türkülerin hikayesi ile öğrenmeleri sağlayabilmek. Dudaklarından çıkacak her sözün bir hikayesinin olduğunu bilerek onlara bu yaşanmışlığı nakşetmek olmalı.
Türküler sevdamız, her zaman sevdamız olarak kalması dileğiyle sağlıcakla ve türkülerle kalın…