Bu sohbeti nesli tükenmekte olan birinden dinlemek isterseniz anlatayım sizlere;

Tabi ki Osman Sağbaş'ı,

Sizlerin deyimince hepsi şahsına münhasır yokluklar içinde yetişmiş yaralı bir yürek 1962 yılında dünyaya merhaba demiş hep idealleri peşinde koşan fakat hesapsız biri,

Yatağı olmamış minderler üzerinde yatırılmış, altına hazır bez bağlanmamış, çuvallar dan pantolonu olmuş, lastik ayakkabı ile büyümüş,

Okul hayatında süt tozu ile tanışmış, bir tek çocukluk resmi olmamış, hatta lise çağlarına kadar renkli tek bir resmi olmayan biri,

Şimdiki gençler gibi kreş, dershane Özel okul görmemiş ama profesör kadar belki de zeki ve bilgili biri harp görmüş yetmez gibi okul hayatında darp görmüş vesselam,

"İNSANLARIN HAYVAN YÜZÜNÜDE GÖRMÜŞ""

En az darbe 4 muhtıra 5/6 post modernden sağ Selim paçayı yırtmış en az10 ekonomik krizden nasibini almış tecrübe abidesi olmuş, yokluklar la terbiye edilmiş vurmuş vurulmuş dövmüş dövülmüş ne yaptı ise yolu ile yordamıyla Kendi meşrebi ne uygun ahlakı ile harmanlayıp yaşamını sürdürmüş, düşmanınınsa merdini aramış; buldu mu hakkını teslim emiş düşmanını da sevmiş;

Dostun namerdin den ve de arkasından hançerleyenlerden nefret etmiş,

Bolca okumuş en azından lise mezunu olup yine de Hayat okumuş hayatı yaşayarak öğrenmiş simitçilik, olmadı ayakkabı boyacılığı olmadı balonculuk hatta inşaat işçiliği yapmış ne ailesine nede devletine hiç yük olmamış muhannete muhtaç olmamış ezilmiş ama ezik kalmamış eğilip el etek öpmemiş;

40 koca yılını ceza infaz kurumlarına bırakmış görevini sorumluluklarını bilen biraz hırçın azıcık öfkeli biraz asi ama asi olduğu kadar asil,

Derler ya "SON KALAN KADİFEYE SARILMIŞ ÇELİK YUMRUK" Yumuşak görünen indiği yeri yakan biri ama kim anladı ki ceza infaz kurumlarında olsun hayatta olsun sırtını dayaya bilecek birileri hiç olmadı hep irdelendi hep ardından oynayıp duruldu,

Sizlerin deyimince yaşlanmış hiç bir şey bilmeyen bir şeyden anlamaz dediğiniz dadaşı anlatmaya çalışıyorum sizlere çalıştığı kurumlarda ki çarkların dişlilerin in altında un misali öğütülmüş yaralı olsa da şükretmeyi teşekkülü ve Sabri ile yaşamayı ve de hayata tutunmayı bildi,

SAĞBAŞ içini şiirlere döktü dört basılı 2 basıma hazır kitapları ile hep ölse de dünyada kalacaktır köşe yazılarında yaptığı sunumlarda çevresinde ki duyarsızlıklara baş kaldırdı sessiz ve derinden çığlığı satırlar ve şiirlerine ilmek ilmek işledi belki bir gün  insanların VEFA’nın semt ismi olmadığını anlar diye;

Artık gölgemde yok olmaya gidiyorum koskocaman geçen yılların ardından bıkmadan usanmadan bıyık altı gülüp tiye alanlara sözüm bizler dostu için Can vermeyi de elindeki lokmayı paylaşmayı da vefayı da hep bildik, kaybederken de eyvallah demeyi Servet bildik,

Dost hançerinin sancısı, vefasızlığın acısını iyi bilen ilahı adaletin tecellisini bekleyen infaz ve koruma memuruyum sevilmediğimi iyi biliyorum Hayat denilen canavara yenik düşsem de adaleti sarıp sarmalayıp yüreğinize bırakıyorum,

Bir infaz koruma memuru dan sizlere sessiz bir çığlık hadi bana eyvallah nereye mi

GİDİYORUM

Çok uzun yıllar oldu, dönüp bakıyorum da! Dostlarım neredeler?

İnanın gün geldi kaçmak istedim!

Durmadan bu yok olası şehirden, umut ekmiştim ! Değişecekti, bu kara alın yazgım, ama olmadı işte,

Yıllar uzun, nankör , kahrolası cezaevi bitirdin beni gidiyorum.

Adım adım her köşesini dolandım ; kah ağladım, kah güldüm,

Gün geldi , isyanım taa kurşunlu dağlarında yankılandı durdu,

Yalancıktan olsa da , sahte yalandan güldüm ne çare , anlamadınız!

Yıllar uzun , nankör , kahrolası cezaevi bitirdin beni gidiyorum.

Nerede yanlış yaptım? kimlere inandım ? ben bunu hak ettim mi ? ..

Soruyorum sizlere neden hiç sevilmedim ? neden anlamadınız beni!

Beni paslı hançerlerle arkadan vurdunuz ama ben yine de sustum.

Yıllar uzun , nankör , kahrolası cezaevi bitirdin beni gidiyorum.

Sıra ayrılık saatine geldi! ama ben yorgun yazdım bu yüreğime ,

Bitkin bedenim , ellerim titriyor! kalemim düştü düştü elimden,

Son bir hamleyle aldım kalemi yerden imzaladım ayrılışı,

Yıllar uzun, nankör, kahrolası cezaevi bitirdin beni gidiyorum.

Salihli! Artık sana da kırgın değilim, kader işte yazgım karaymış,

Sırtımdan vuran dost gibi görünenler bilin artık canım da acımıyor,

 Adam gibi adam olmaktan kendime kızıyorum! hadi git dadaş.

Yıllar uzun, nankör, kahrolası cezaevi bitirdin beni gidiyorum.

Kim derdi ki! bu dadaşı , kara alın yazgısı gelip de Salihli'de bulacak,

Kim hayal edebilirdi ki! Osman Sagbaşın ölümü hasretten olacak,

 Söylesenize Allah aşkına, ne istediniz benden, acı dolu dünyamdan,

Yıllar uzun, nankör, kahrolası cezaevi bitirdin beni gidiyorum.