GELECEĞİN YILDIZLARI

Abone Ol

Onlar yenilikçidirler, yaratıcıdırlar, enerjik ve dinamiktirler, öğrenmeye açık, topluma karşı   duyarlıdırlar, geleceğe yönelik umut taşımaktadırlar. Sabırsız, aceleci, tecrübesiz ve  duygusal dalgalanmaları derin yaşarlar. İki bin üç yüz altmış yıl önce  antik çağın filozofu Aristo gençleri böyle anlatmıştı. Şimdiki gençlerde böyle değil mi.? Evet öyle ve bütün zamanlarda öyle olacak. O nedenle davranışlarını eleştirmek anlamsızdır. Bu özellikler onların doğasında ve  yapılarında vardı. Aslında bu nedenle Onlar geleceğin yıldızlarıdırlar.

Geçtiğimiz günlerde her gün meydanları doldurmaları da bu nedenle gayet doğaldır. Ülkemiz geçmiş yıllarda gençlerini anlayıp korumak şöyle dursun gençleri kıydı, kırdı, öldürdü, birbirlerine düşürdü. Şimdi yine gösterilerin omurgası geçmişteki gibi oldular. Yine suçlamalar, yine dağıtmak için şiddet kullanmalar, göz  altılar, tutuklamalar. Gençler bu uygulamaları zekalarıyla alay ederek yaşıyorlar. Ne istiyorlar Geleceklerinden kaygı duyuyorlar. Sistemdeki siyasi kargaşalardan rahatsızlar. Sosyo ekonomik düzensizlikten doğrudan etkileniyorlar. Halkımızın büyük çoğunluğu gençlerin gösterilere katılmasını haklı görüyor. Gençlerimize sahip çıkmak toplumun geleceğine sahip çıkmaktır. Onları göz bebeğimiz gibi korumalıyız.

Çiçekte  tomurcuk, tarlada başak. Hepimizden daha yakın yaşamaya. Saygılı, uykusuz ve yalınayak. Koşarak oynayarak büyüyecekler. Çocuklar düşe kalka, oynaya güle. Bir gün gelip büyüyecekler. YÜRÜYECEKLER. Petekteki balımız, gökteki yıldız. Ve bizden daha yakın onlar güneşe. Sevgili kardeş el ele kitaplar ellerinde, şarkılar dillerinde büyüyecekler. Köylerin yollarında, kentlerin  yollarında. Bir gün gelip büyüyecekler ve YÜRÜYECEKLER….demişti Edip Akbayram.

Gençlerimizin ve insanlarımızın caddeleri ve meydanları doldurmalarının en önemli nedenleri ülkemizdeki  adaletsizliğin ve hukukun üstünlüğünün olmaması olarak görülüyor. Bu konuda düşüncelerimi yazmıyorum sadece Prusya da bin yedi yüz elli yılında yani iki yüz yetmiş beş yıl önce yaşanmış bir hikayeyi aktarmayı uygun gördüm. Bir çok insanımız hikayeyi biliyordur mutlaka.

Prusya, şimdiki Almanya nın içinde olduğu bir imparatorluk iken kralları II. Fridrich ülkesinin ormanlık bir yöresinde gezerken hoş bir tepede gördüğü yel değirmeninin yerine altında kütüphane üstünde de bir sarayın çok yakışacağını düşünür. Hemen çevresine emir verir. ‘’Gidin değirmeni alın’’ görevliler değirmen sahibinin kapısını çalaralar. Kapıyı açan değirmenciye kralımızın emriyle değirmeni almak istiyoruz derler.  Değirmenci vermem, asla veremem . Burası benim için çok önemli gelin bakın bahçeye diyerek görevlileri içeriye alır. Bakın bu dedemin mezarı, bu babamın, bu annemin mezarları. Biz burada yüz yıllardır oturuyoruz. Ne derlerse desinler değirmencinin fikri değişmez.

Dönüp krallarına durumu anlatırlar. Kral sinirlenir ve derhal yaka paça edin getirin o adamı diye emir verir. Değirmenci kralın odasına girer girmez benim kral olduğumu biliyorsun değil mi. Senin toprağını alıyorum. Değirmenci vermem deyince . Kral sesini yükseltir. Kaç para ederse fazlasını vereyim deyince. Değirmenci gayet sakin  vermem diyor, ayrıca zorla almaya kalkarsan Berlin de mahkemeler var Yargıçlar var seni mahkemeye veririm. Diyor. Kral sakince yerine oturur ve  mahkemenin kendisi aleyhine karar vereceğini düşünür.  Değirmenciye teşekkür eder hukukun üstünlüğünü hatırlayan kral konuşmasını şöyle tamamlar.’’ HİÇ BİR GÜÇ, HİÇ BİR SİYASET, HİÇ BİR İKTİDAR, KRAL BİLE OLSA ADALETTEN ÜSTÜN DEĞİLDİR. ‘’ Ayrıca kral çevresindekilere şöyle emir verir. ‘’Krallığımız devam ettiği sürece tepedeki değirmenin korunmasını istiyorum’’ Değirmen yerinde kalır. Hemen tepenin altına saray yapılmasına karar verir ve kısa zamanda saray dikilir. Büyük yapıya değirmen sahibinin ismi olan ‘’Sans –Souci’’ sarayı olur. Şu anda değirmen ve saray adaletin simgesi olarak yaşamaktadırlar.. Böylece kral ile değirmenci Adalet’in sayesinde dost olmuşlardı. Değirmenci öğüttüğü buğday unundan elde ettiği ekmekleri pişirip sabahları krala sunardı. Tam ekmeği vereceği sırada sıcak ekmeği ikiye bölerken çıkan sıcak buhara ‘’Bu Adaletin’’ buharı diyerek espiri yapardı. Yıllar sonra Osmanlının son Padişahı Vahdettin subaylarıyla birlikte Almanya’ya giderler. Bir davet sırasında subaylardan birisi hikayesini bildiği değirmeni ziyaret etmeyi önerir, fakat hava çok soğutur ve kimse gelmek istemez. Genç subay yalnız gider ve tek başına bu muhteşem eseri, sarayı ve değirmeni seyreder.  Bu genç subay Mustafa Kemal’dir. Cumhuriyeti kurduktan sonra  Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri salonlarında yargıçların hemen arkasındaki duvarlarda yazılı olan ADALET MÜLKÜN temelidir sözü o sırada aklına yazılmıştır.